Zaman değerini yapacak işi olanlar bilir
Borçluluk ve dışa bağımlılık, hiç yakamızı bırakmadı ekonomi tarihimizde. Her fırsatta karşımıza çıktı. En güncel veriden yola çıkalım: Merkez bankasının uluslararası yatırım pozisyonu hızla artıyor. Net pozisyon, döviz yükümlülüğün döviz varlığını aşan kısmıdır. Ve 2018’de de bizi zorlayacak başlıklardan olacak. Küresel arenanın çarkları, dışa bağımlı gelişen ülkelerde zor dönmeye başladı bile. Uluslararası yatırım pozisyonu, grafik üzerindeki şekliyle, mavi çizginin kırmızı çizgiyi her geçtiği dönemde artan riskleri tanımlıyor. Son dönemdeki kriz yıllarıyla çakışıyor. Bizi bekleyen sadece küresel risksiz faiz artışı değildir elbette. Jeopolitik gerilimler, seçim yatırımları, savunma harcamaları her şeyin üstünde artıyor.
Borç artıyor artmasına da, ya istihdam? Ya işgücü? Ya gelir eşitliği? Nüfusumuzun derin karın ağrısı düşük işgücüne katılım oranıdır. En baştan belirtelim: konu işgücüne katılım oranıysa her zaman Avrupa’nın en kötüsü biziz. Bizde %50’ler civarında seyreden katılım oranı, Avrupa’da %70’lerin üstündedir. Çay, fındık, pamuk, zeytin, fıstık, hububat hasatları dönemlerini hatırlarsak, bizde mevsimsellik çok yüksektir. Bu nedenle arındırılmış verilere başvuralım. 2017 yılında işgücümüz %3.5 artıyor. İstihdamımız çok daha hızlı. %6 büyüyor. İşsizliği %1.5 düşürüyor. Genç işsizlikte yön aşağı fakat düzey halen çok yüksek. Sizin anlayacağınız %4.5 düşsek de %18.1 ile halen çok yükseklerdeyiz. En kötüsü de, ne okulda ne de işte olanların payı %20’nin altına bile gelmiyor. Kadınlarda %32.5, erkeklerde %14 olacak şekilde toplamda %23.1 düzeyinde bulunuyoruz. Çalışabilir durumdaki nüfusun yaklaşık dörtte biri “ne eğitimde ne de istihdamda” olanlardan oluşuyor. Bir başka sorun da asgari ücretimiz. Coğrafyamız olabildiğine geniştir. Düşük gelirli yerleşkelerimizde asgari ücret yüksek iken, yüksek gelirli şehirlerimizde asgari ücret çok yetersizdir. Kamu otoritesi “geliri coğrafyaya homojen dağıtmak” misyonuyla devreye girmelidir. Üçüncüsü de kadının işgücü ve istihdamı, erkeğin işgücü ve istihdamının ancak yarısı kadar olabilmesidir. Bunları birbirine eşit ya da yakın yapmalıyız. Tüm bunların hepsi demografik derinliklerimize yapısal sorunlar biriktiriyor.
Kaybettiğimiz her anın tekrar kazanılması için büyük bedeller ödüyoruz. Hatırlayalım; 18 Mart’ta Çanakkale’de de öyle olmamış mıydı? Öyleyse bugünlerin kıymetini bilelim. Makam araçlarına, temsil giderlerine büyük bedeller ödemeyelim. Uyanık olduğumuz kadar da akıllı olalım. Zira bunu gerektiren bir coğrafyada yaşıyoruz. Boşa harcayacak hiç zamanımız yok. Eskilerin işaret ettiği şu deyişteki gibi; “yapacak işi olan bizler, zamanın değerini de bilelim” artık.