Yüzüncü maymun fenomeni

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

 

Alper Koç / Yatırım Finansman

1950'li yıllarda Pasifik Okyanusu'nda irili ufaklı birçok adada yaşayan Macaca Fuscata türü Japon maymunlarının doğal ortamları içindeki davranışlarını yıllarca gözlemleyen bilim adamları, 1952'de Koshima Adası'nda maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakırlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanırmış ama  yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmezmiş. Yine de karınlarını doyurmak için kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam etmişler.

Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir çözüm bulmuş. İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl etmiş.  Bu buluşunu etrafındakilerde öğretmiş. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasinda yayılmış.  Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini,  çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanmış. Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılmış. İşte o an her şey değişmiş. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya başlamış. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense bir kıvılcım yaratmış!  Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları olmuş. "Yüzüncü Maymun Fenomeni" denilen bu deney, daha sonra Duke Üniversitesi'nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik şekillerde tekrarlanmış. Sonuç her seferinde aynı çıkmış. Bu deneyde bilim adamlarının şu sonucu çıkartmış; yeni bir düşünce ya da davranış biçimi toplumda sadece belirli fertler tarafından biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey oluyor. Ama bilenlerin sayısı belli bir kritik noktaya ulaştığı an, sadece yeni bir ferdin daha yeni davranış biçimini benimsemesi, duygusal arka planda kitle bilincinin  aşama geçirmesine yol açıyor. Yeni davranış biçimi, birdenbire herkes tarafından düşünülmeye başlanıyor.

"Bu da nereden çıktı şimdi? Bu konunun finans piyasalarıyla ne alakası var? Bunun örneklerini nerede gördün ki?"  sorularını duyar gibi oldum. "Finans piyasalarının dinamiklerinin arka planındaki ana dinamik; doğanın bir parçası olan insanoğlunun bir araya gelerek oluşturduğu kitlelerin bir uçtan diğer uca savrulan duygusal trendleri ve birbirleriyle etkileşimleridir" tezi çoğu kişiye göre çok değişik ve iddialı gelebilir.

Konuyla ilgilenenlere, 2007 zirvesinin onda biri fiyatına gerileyen Atina ASE,  2009 yılı diplerinin altına kadar gerileyen Portekiz PSI20, İspanya IBEX ve İtalya MIB30  endekslerinin yanı sıra,  bu ülkelerin içerisinde bulunduğu ekonomik sıkıntılarla geçtiğimiz dönemlerde alakası olmayan ülkelerden Avusturya'nın ATX, İsviçre'nin SMI, Belçika'nın BEL20, Hollanda'nın AEX,  Finlandiya'nın HEX, Danimarka'nın KAX, hatta Rusya'nın RTSI, Çin'in SHCOMP borsalarının 2007- 2012 arası görünümlerini incelemelerini ve sonrasında şu soruyu kendilerine sormalarını tavsiye ederim; Duygusal arka planda ilerleyen kitlesel dinamiklerin konuyla hiç alakası yoksa, bu ülkelerin borsa endekslerinde 2007 yılından beri devam eden düşüş trendleri hangi arka plan dinamiklerinin öncülüğünde ilerliyor? Rastgele mi, temel makro ekonomik dinamiklerin öncülüğünde mi, yoksa yıllar öncesinden harekete geçmiş bulunan "kitlesel dinamiklerin" yönlendirmesiyle mi?
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017