Yüzü yeniden AB'ye dönmenin zorunluluğu
Kuzey Afrika'da başlayan ve komşumuz Suriye'ye kadar gelen "Arap Baharı" kalkışmaları, bu coğrafyada uzun süreli bir kaos yaşanacağını ortaya koydu. Bizim AB müzakerelerimizi yeniden hatırlayıp hızla sürdürmemizin zorunluluğunu gündeme getirdi. Avrupa'da bazı ülkeler ekonomik sorunlar yaşasa da AB'nin geleceği konusunda kuşkular ortaya konsa da biz AB ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Çünkü bizim amacımız üyelikten de öte ekonomik ve demokratik normlarımızı Helsinki ve Maastricht kriterlerine uygun hale getirmek halkımız refahını artırmaktır.
Seçim sonrası gündeminin bir önemli meselesi de bir süredir akamete uğramış AB müzakeresinin yeniden gündeme gelmesi olacaktır. AKP'nin yeni bakanlar kurulunda AB'ye bir bakanlık koltuğu ayırması da bunu gerekli kılıyor. O nedenle önce bir tarihi gelişime bakalım.
Yalta Poznan konferansları sonrasına Batı bloku içersinde kalan Türkiye, o dönemde bir yandan çok partili demokrasiye geçerken, bir yandan da Kore savaşında etkin rol alarak Batı'nın askeri paktı NATO içerisinde yer almaya hak kazandı. 15 Temmuz 1959'da o zamanki adıyla AET'ye girme isteğini ortaya koydu. 1963'te Ankara Anlaşması'nı imzaladı. 1 Ocak 1973'te Katma Protokolü imzalayarak 12 ve 22 yıllık gümrük uyum çalışmalarını başlattı. 14 Nisan 1987'de topluluğun üye olma hakkını veren 237. maddesine dayalı tam üyelik başvurusu yaptı. 1 Ocak 1996'da Türkiye-AB Gümrük Birliği hayata geçti. 17 Aralık 2004'te AB-Türkiye tam üyelik görüşme süreci başlatma kararı alındı. 3 Ekim 2005'te 35 madde üzerinden katılım müzakere süreci başlatıldı.
O günden bu yana 35 fasıldan sadece biri Bilim ve Araştırma faslı 12 Haziran 2006'da kapandı. 12 faslın müzakeresi açıldı ve sürüyor. 2 fasılda müzakere pozisyonuna davet edildik. 8 fasıl için konseyde onaylanıp açılış kriteri bekleniyor. Diğerlerinin ise taslak tarama raporları henüz Türkiye'ye iletilmemiş durumda. 8 fasıl için açılış ve diğer bütün fasıllar için kapanış kriteri olarak Kıbrıs ek protokolü söz konusu. 5 fasıl ise "Doğrudan üyelikle bağlantılı olduğu gerekçesiyle" engellenmekte.
Görüldüğü gibi 1959 yılından bu yana süren52 yıllık Avrupa Birliği üyelik maceramızda bulunduğumuz nokta hiçte iç açıcı değil.
O nedenle AK Parti'nin seçim öncesi açıkladığı yani hükümet modelinde bir koltuğun AB Bakanlığı olarak belirlenmesi önemli bir adımdır.
Türkiye'nin yüzünü yeniden AB'ye dönmesi ve tam üyelik yolunda müzakerelerini hızlandırma kararı alması, başta Kıbrıs sorunu dahil öndeki engelleri çözebilecek yollar bulması önemlidir. AB'nin kendi içinde önemli sorunlar yaşıyor olması da, geleceğinin belirsizlikler taşıması da bu yolda girişimlerimizi hızlandırmamıza engel değildir. Çünkü bizim amacımız tam üyelikten de önce demokraside ve hukuk kriterleri açısından Helsinki kriterlerine, ekonomik normlar açısından Maastricht normlarına ulaşmaktır. Ülkemizin ekonomik gelişmesi ve demokratikleşmesi, hukuk devleti prensipleri açısından bu AB normlarını elde etmesi çok önemlidir. Bu normlara ulaşmak ve içselleştirmek halkımızın refahını artıracaktır.
AB'nin Türkiye dış ticaretindeki payı yüzde 50'ler seviyesindedir. Bu alandaki ticaretimizi alan kaybetmeden sürdürmemiz, geliştirmeye çalışmamız gerekir. O açıdan da müzakerelerin tamamlanıp tam üyelik hakkının elde edilmesi önemlidir. Bu Gümrük Birliği nedeniyle AB'nin serbest ticaret anlaşması imzaladığı, Türkiye'nin anlaşması olmayan üçüncü ülkelerle ticaretindeki olumsuzlukları ve aleyhimize işleyişleri de sonlandıracaktır. Bu Amerika ile dış ticaretimiz açısından da büyük önem taşımaktadır.
Son dönemde ticaretimizi geliştirmekte olduğumuz komşumuz Suriye ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan "Arap baharı"nın yarattığı kaosta, bizim AB ilişkilerimizi bir kez daha önemli kılmıştır. Bu nedenle bir süredir kesintiye uğramış gözüken ve yerinde sayan AB müzakerelerinin hızlandırılması, yüzümüzün Avrupa'ya dönmesi ve ilişkimizdeki engellerin kaldırılması çabası yönünde hareket edilmesinin önemi büyüktür. AB Bakanlığı koltuğunun Bakanlar Kurulu içinde yer alması da doğru bir adımdır.