Yüzleşme cesareti ve yöneticilik

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

İnsan olmanın önemli ölçülerinden biri de, bütün makamlardan, mevkilerden arındığınız bir dönemde, sokaklarda ve caddelerde sade bir insan olarak yürürken, daha önce birlikte çalıştığınız insanların gözlerine, gözlerinizi kırpmadan bakabilecek kadar iç tutarlılığına dayalı "davranış mirasına" sahip olmaktır.

Ne kadar iç tutarlılığı olan bir yaşama sahip olduğumuzun önemli göstergelerinden biri, makam ve mevki sahibi olduğumuz zaman bize yazılan mektuplarla, sokakta sade bir insan olarak geçmişte birlikte çalıştığımız "astlarımızdan" aldığımız mektuplardır.

Tunalı Ortaokulu, Web Ofset AŞ, Eskişehir Sanayi Odası, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi ve Şişecam'da 40 yılı aşan iş yaşamında aldığım mektupları, en küçük bir sansürden geçirmeden yayınlamayı düşünüyorum. Başarabilirsem benim için büyük mutluluk olacak.

Sadece bana yazılanları değil; benim yazdıklarımı da paylaşmak isterim.

Bize yazılan mektupları ayıklamadan olduğu gibi yayınlayabilecek kişiliğe de sahip olabiliriz; yüreğimizi bir boşlukta yakaladığımızda kendinden utananlar arasında da yer alabiliriz.

Kendine meydan okuyacak özgüvene sahip olmadan iyi insan olunamaz.

Adını her zaman saygıyla andığım Mümtaz Zeytinoğlu'na da sormuştum: "Hayatta en sıkıcı şey nedir?"

Hiç duraksamadan yanıt vermişti: "Saygı uyandırmayan ve ilham vermeyen bir yönetici ile çalışmaktır!"

Profesyonel yaşamın zorluğu buradadır: Bir yanda, "Tek başına olsam, şaha sultana kul olmam/ Viran olası hane evlad u ayal var" kıskacının altında kalırsınız. Öte yanda; bırakınız yanında çalışmaktan onur duyacağınız bir amir olmayı; olağan koşullarda komşu bile olmak istemeyeceğiniz birinin ağız kokusunu çekebilirsiniz.

Saygı uyandıran ve ilham veren bir insan olmak için "…kusursuz biri" mi olmamız gerekir?

Bütün yaşamımda "…kusursuz insana" hiç, ama hiç rastlamadım.

Hatta, herkesin "…baba" dediği insanlardan da korkarım; herkesin "…kötü" diye altını çizdikleri de beni ürkütür.

Baba adam

Herkesin "baba" dediği adam, bana göre o kadar ilkesizdir ki, "iyi" ile " kötü" arasında seçme yapmadığı için, çevresinde her koşulla bulunması kaçınılmaz olan " art niyetli insanlara" bile hoş görünen bir aymazlık içindedir. Herkesin "kötü" diye altını çizdiklerinden biri ise, kendinden başka hiçbir değere sahip olmayan biriyle karşı karşıya olduğumuzun resmidir.

Bir süre önce bulunduğu konuma verdiğim değer kadar, zekasına da güvendiğim bir dostum, yakından tanıdığım biriyle ilgili düşüncelerimi sordu. Verdiğim yanıt şöyle oldu: "Bu sorunun yanıtını, muhatabının bulunduğu ortamda verirsem, yüzde 70 dürüst kalırım. Ama şimdi, muhatabının bulunmadığı ortamda söylersem, kişiliğim aşınır. İlke olarak, insanların yüzlerine söyleme cesaretini bulamadığım gerçekleri, arkalarından da söylemek istemem. Eğer ortam yaratır da o kişi ile beni bir araya getirirsen; aynı soruyu sorarsan, yalnız benim bildiğim gerçeği duyarsın, başka söz duyamazsın. Sizin için sorduğunuz soru çok önemli ise, muhatabının yanında konuşalım ki, ahlakın altın kuralı olan ilkeye uyalım: Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma!"

İnsan olarak hepimizin "kusurları" da vardır; "yanlışları" da, "başarıları ve katkıları" da… Sadece başarılarımızı anlatan şark kurnazlığının batağına saplanmak istemiyorsak; muhataplarının bulunduğu yerde en şeffaf ortamlarda "yüzleşme cesaretine" sahip olmalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar