Yüzde 5
Merkez bankalarının enflasyonla mücadelesinde istenen gelişmeler olmayınca herkes bir açıklama getirmeye çalışıyor. Manşet enflasyonlar düşerken enerji ve emtia fiyatlarındaki geri çekilmeye rağmen çekirdek enflasyonlar düşmüyor.
İnatçı, yapışkan enflasyon dışında yapısal reform yok ondan olmuyor, faiz artışlarına geç başladılar, iklim nedeni ile, Taylor Kuralı ve Phillips Eğrisi bizleri yanılttı, istihdam piyasası çok sıkı talep daralmıyor gibi söylemlerle arayışlar hala devam ediyor. Enflasyon olmaz, geçici, kalıcı değil, durgunluk yapmaz, stagflasyon gelmez derken geldi dünya bu noktaya. Aralarında Janet Yellen’in eşi George Akerlof ’un da olduğu 17 Nobelli iktisatçı “Biden maliye paketleri enflasyon yaratmaz” demişlerdi.
Konuya İstanbul Ekolü gibi farklı ve realistik, dogma ezberler dışından bakanlar ise bunun bir arz ve enerji enflasyonu olduğunu, şirket yani satıcı enflasyonu olduğunu (diğer bir deyişle açgözlülük enflasyonu, fahiş fiyat), bunun bir ücret (maaş) talep enflasyonu olmadığını hep söylediler.
Nitekim IMF, ECB gibi birçok yerde “unit costs are bigger than labor costs” (birim maliyetler işçilik maliyetlerinden daha fazla) artık. Bize gelirsek. Daha önce birçok kanalda grafiklerle anlattım. TCMB reel sektör istatistiklerine göre şirketlerimiz kur riskini yönetebiliyor. Konsolide gelir tablosunda kambiyo kar ve zararları kafa kafaya. Fakat finansman giderleri kalemi 2018’den bu yana daha can alıcı.
Şirketlerimiz sermaye açıklarını kredilerle finanse ediyor. Sermaye piyasaları hala para piyasasını ikame edemediği için. Yüksek kredi maliyetleri ile karları düşüyor. Yani öyle kur farkı değil ezberlerden söylendiği gibi. Gerek dikey, eğilim, mali analiz verileri gerekse basit doğrusal regresyon analizi ile tek anlamlı çıkan sonuç yine bu yukarıdaki durum tespitimiz.
Öyle yerine koyma maliyeti var, koca IMF FIFO nedir bilmiyor mu, şirket karlarını raporda ücretlerin önüne koymuş gibi söylemler geçerli değil yani. Satışların maliyetinin ön kabul testleri ile anlamlı sonuç verdiği tek kalem finansman giderleri, öyle beklendiği ve ezberlerdeki gibi kambiyo zararları değil. Keza net kar zarar kalemi için de aynı durum geçerli.
Hal böyle iken soru belli sonuç net. Önceliği siz olsanız nereye koyardınız? Alternatifleriniz şunlar:
a) Ortodoks ezberler ile politika faizini yükseltir, talebi baskılar, sıkı para ve maliye politikası ile ekonomiyi soğutur kontrol edersiniz
b) Gıda enflasyonunun %25 olduğu, dış ticaret açığının %80’ine yakınının enerji, işsizliğin %10, büyüme beklentisinin %3,8 olduğu bir ülkede AR-GE yapar ve kendi dinamiklerinizi dikkate alırsınız.
Bir “faiz, enflasyon, kur sarmalına giren” Arjantin olmasa da ABD için yılın son çeyreğinden itibaren stagflasyon dillendirilmeye başlandı. Düşmeyen enflasyonlar karşısında bir diğer alternatif %2 enflasyon hedefinin yukarıya revize edilmesi. Burada yabancı basına ve literatürden örneklere bakalım.
Orszag (2022-12-15) merkez bankalarının aşırı sıkılaşmasının tehlikelerine atıf yaparak bazen bekle ve gör yapmalarının uygun olacağını yazmış. Ashworth (2023-07-06) merkez bankaları ekonomileri resesyona doğru çekiçlemeyi durdurmalı demiş. Greene (2023-07-03) merkez bankaları düşük enflasyon ve faiz beklentisinden vazgeçmeli dedi.
Kendisi BOE Para Politikası Kuruluna yeni katıldı. Her ne kadar %2 enflasyon hedeflemesine dair “deflasyona karşı önlem, fiyat istikrarı ile ekonomiyi canlı tutar” gibi ECB, FED sayfalarında açıklamalar olsa da bu rakam niye %2 kimse bilmiyor.
Bizzat ECB’nin merkez bankacılığı forumunda, Krugman (2014) bildirisinde “%2’nin bilimsel bir süreci yok” yazmış. Taylor Kuralı ile açıklayan yerler var ama işin ilginci hâlihazırda Taylor Kuralını uygulayan merkez bankası yok. Ferguson Jr. (2023-06-15), Sommer (2023-03-24), Curran (2023-02-27), Schneider vd. (2023-01-30), Summers vd. (2018), Gnan ve Holzmann (2023-03) bu %2 enflasyon hedefinin yukarı revize edilmesi gerekliliğini tartışan örneklerden bazıları.
Bunlar FT, Bloomberg, Reuters, WSJ, CFR, The Economist gibi yerlerde yayınlanan yazı ve makalelerden bazıları. Politika faizi artışı, yeni vergiler, kur artışı sonrasında aslında soru tek cümle, belki de bu kadar yazmaya gerek yoktu. 2012’den bu yana değişmeyen %5 enflasyon hedefimiz artık revize edilmeli mi?