Yüzde 49,8'e yüzde 8 yetmez!
2010 yılı rakamlarına göre Türkiye'nin kadın nüfusu 36 milyon 679 bin 806. Gerisi, erkek. Toplam nüfus 73 milyon 722 bin 988. Kadınların oransal ağırlığı yüzde 49,8. Yüzde 50,2'si de erkek. Yani? Yani şu:
Burada, kadınlara karşı "erkek ilkelliğinden" kaynaklanan başta şiddet olmak üzere tüm sosyal sorunları tartışmamız mümkün değil. Siyasette temsil eşitsizliğini tartışıyoruz.
O halde, nüfus rakamlarıyla oynayabilir; siyasette temsil eşitsizliğinin en az diğer alanlardaki eşitsiz kadar "zımni" bir şiddet olgusu olduğunu gösterebiliriz.
Toplam 73 milyon 722 bin 988 binlik nüfusun yüzde 49,8'ini oluşturan kadınlar, 0,2 puan farkla yüzde 50,2'yi yakalamaktan başka "artıya" sahip bulunmayan erkeklerin mutlak egemenliği altındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kendilerine ancak yüzde 8 oranında yer bulabiliyor. Erkeklerin oransal ağırlığı ise yüzde 98.
Türkiye, kadına karşı her türlü şiddetin, hemen her alanda "negatif ayırımcılığın" erkek egemenliği altında hüküm sürdüğü, sürmesine izin verildiği bir ülke olarak dünyada da sabıkalı. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2010 yılı verilerine göre, Türkiye "kadın-erkek eşitsizliği"nde 134 ülke arasında 126'cı sırada.
Şiddet sadece fiziki olmaz
Kadını eğitimsiz bırakmak, işsizliğe mahkûm etmek, dini veya sosyo-kültürel gerilikle kadını eve hapsetmek, kadına sosyal ve siyasal örgütlenmede, yönetimde hakkı olan yeri vermemek, çalışma şansı bulabilenleri düşük ücretle istihdamı "kural" haline getirmek…
Bunların her birinin fiziki şiddetten tek farkı, kadına bedensel değil ruhsal acı vermesidir. Şiddetin bu türlerine karşı gösterilen sosyal, kültürel, geleneksel, ekonomik, siyasi her türlü duyarsızlık da, en az fiziki şiddete gösterilen duyarsızlık, ihmal veya körlük kadar kötüdür, uygarlık dışıdır.
İşte, Türkiye'den ekonomik bazı eşitsizlik manzaraları:
Toplam işgücü 25 milyon 640 bin. Bunun 18 milyon 257 bini erkek, 7 milyon 383 bini kadın. Erkeklerin toplam işgücü içindeki ağırlığı yüzde 71,2; kadınların ağırlığı yüzde 28,8.
Çalışan nüfusa gelelim: 16 milyon 170 bin erkek Türkiye ekonomisinin güdük istihdam yapısı içinde içinde iş bulabiliyor. Kadınlar ise 6 milyon 425 bin ile yetinmek zorunda. Erkeklerin istihdamdaki ağırlığı yüzde 71,6; kadınların ağırlığı yüzde 28,4.
Siyasette yüksek temsil
Türkiye'nin kadına yönelik "sabıka dosyası" her alanda olduğu kadar, siyasette de kabarık. Partilerden başlayan "erkek egemenliği" siyasetin her kademesinde hükmünü icra ederek kadınların önüne görünür veya görünmez engeller koyuyor. Bu engeller kadınların TBMM'de hak ettikleri ağırlıkla temsilini de önlüyor.
12 Haziran 2011 milletvekili genel seçimi öncesinde Türkiye'de "kadın hareketinin" önder kuruluşları TBMM'de geniş temsil talebini yükseltmeye başladılar. Kampanyalar düzenleniyor. TBMM'de, her siyasi eğilimden kadın milletvekili sayısının artması isteniyor.
Bu doğrultuda TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş'ın koyduğu oransal hedef, meclisin en az yüzde 25'i. Keza, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin (Ka.Der) başlattığı kampanyanın hedefi mecliste 275 kadın milletvekili.
12 Haziran'a yönelik "çıtaların" bu kadar yüksek tutulması, bu ülkenin bildiğimiz şartlarında gerçekçi bulunmayabilir; değildir de! Ama, toplam talebin içerdiği enerjiyi ve kararlılığı göstermesi bakımından stratejik öneme sahiptir.
Siyasi parti yönetimleri, toplumun 49.8'ini oluşturan kadınları mecliste yüzde 8'de tutmakla ülkeye ve siyasetlerine neler kaybettirdiğini düşünmeli ve "erkek egemen engelleri" yıkmanın yollarını bulmalılar. Çünkü, Türkiye, erkek siyasetçilerden çektiğini hiç kimseden, hiçbir şeyden çekmemiştir!