Yurtta karışıklık dünyada karışıklık; ancak sonrası selamet olabilir
Dolar endeksindeki yükselmede yen ve avronun değer kayıpları temel rolü oynadı. Ancak gelişmekte olan piyasaların para birimleri de yen ve avroya paralel hareket ederek endeksin çıkışını destekledi. Tabi, dolar/euro ve dolar/yen ile gelişmekte olan ülkelerin paraları paralel hareket etse de dinamikler farklıydı.
Gelişmekte olan ülkelerin paralarının dolara karşı değer kaybının temel sebebi Amerika’da faizlerin yükselme beklentisinin artmasıyla bu ülkelerden fonların çıkış beklentisinin de güçlenmesi idi. ‘Gelişmekte olan piyasalar sandığımız kadar güçlü değil’ algısının yaygınlaşması da süreci destekledi.
Tekil faktörler de yerel paraların hareketlenmesine sebep oldu. Azerbaycan gibi ekonomisini çeşitlendirmede yetersiz kaldığı için petrole dayalı ekonomilerde petrol üretimi ve fiyatlarının düşmesi ülkeler var. Ya da, sermaye çıkışları sebebiyle rezervleri hızla eriyen ve 3.3 trilyon dolar olsa da piyasa tarafından pek de yeterli bulunmayan, bankacılık sektöründe sorunlar yaşayan ve ücretleri hızla artarken büyümesi düşen Çin gibi.
Türk Lirası bu süreçte, seçim atmosferi, hükümetin kurulamaması ve terör gibi iç siyaset; ve etrafındaki ateş topu ve komşu Yunanistan gibi jeopolitik ve jeoekonomik dış faktörler sebebiyle diğer gelişmekte olan ülke paralarından fazla etkilendi.
‘Neredeyiz ve bundan sonra neler olabilir’ sorusuna cevap arayalım.
Amerika’da temel senaryo olarak politika faizinin bu sene sonunda yüzde 0,50, 2016 sonunda da yüzde 1,25-150 olmasını temel alalım. Getiri eğrisinde, 2016’da bir miktar daha şiddetlenecek olası bir sıkışmayla ABD 10 yıllık faizlerinin de bu yılı 2.40’lar gelecek yılı da 2.75’ler civarında tamamlayacağını varsayalım.
Avrupa’da temel senaryo ise devam eden deflasyon riskleri ve AMB politikaları sebebiyle faizlerdeki baskının devam edeceğini öngörelim. Alman 10 yıllık hazine faizlerinin şu anki yüzde 0,60 seviyelerinden sene sonunda aynı ya da bir miktar gerilemesini; 2016 sonunda ise yüzde 0,70’ler civarında olacağını temel alalım.
Çin’de, yükselen sermaye çıkışları sebebiyle rezervler düşmeye devam edecek gibi görünüyor. Yuanda devalüasyon beklentisinin devam etmesi de sermaye çıkışlarının da devam etmesine sebep olacak. Çin Merkez Bankası, büyüme ve yuanın düşük kalması temelli olarak, faiz artırımı konusunda isteksiz olacak.
Japonya’da ise ucuz yen, düşük faiz, bol para üçlüsü en az 2016 sonuna kadar devam edecek.
Bunlar birleştirildiği zaman ortaya çıkan resim ilginç. Gelişmekte olan piyasalar, FED beklentisi kadar Çin’den de menfi etkilendi. Düşüşlerden sonra, dolar bazında hisse senedi piyasaları Türkiye de dahil olmak üzere bir çok gelişmekte olan ülkede çekici hale geldi. Ancak bu ülkelere girebilecek dış sermaye, piyasalara istikrar havası gelinceye kadar oldukça ürkek kalacak.
Türkiye gibi ülkelerde faiz artırımı beklentisi tahvil ve bonolardan kaçışı destekleyecek. Ancak sabit getiriden kaçan paranın Türkiye dışında gidebileceği fazla bir yer yok. Dolayısıyla, Türkiye de dahil, gelişmekte olan ülkelerden önemli bir para çıkışı beklemiyoruz.
Buna karşılık, güçlü bir para girişi de olası değil. Türkiye gibi ülkelerin her şeye rağmen ABD ve Avrupa’ya oranla yüksek ve güvenli (hele TL/dolar 2,9-3’ seviyesindeyken) sabit getiri imkanı sunması, kafası karışık paranın park edileceği yerin yine Türkiye gibi ülkeler olmasını sağlayacak gibi görünüyor. Hisse senedi piyasalarındaki yukarıda bahsedilen dolar bazındaki düşüş, P/E’lerde özel bir çekicilik olmasa da para girişine dahi sebep olabilir; Türkiye’de bu durum erken seçim sonuçları güvenli beklentilerinin oluşmasıyla güçlenebilir.
Öte yandan doların yönünün tam olarak belli olabilmesi için ABD’de faiz artırımının ne zaman başlayacağından çok; artık artırımların ne zaman sona ereceği önem kazandı. Güvenli limanların başında (bizce yanlış olarak) ABD görülse de, fiyatlamanın doğru yapılarak Amerikan kağıtlarına girişin boyutuna karar verebilmek için yatırımcı faiz artırımlarının sonlandırıldığına emin olmak isteyecek. Her halükarda, faiz artırımı sürecinin devam ettiği sıralarda da faiz artırımının sona ermesinden kısa bir süre sonra da güvenli gelişmekte olan ülke faizleriyle ABD faizleri arasındaki fark sermayenin akış yönünü belirleyecek. O dönemde, ‘güvenli’ gelişmekte olan ülkelere önemli girişler olmaya devam edecek.