Yurtdışından alınan krediler
İdeal olan şirketlerin kendi öz kaynakları ile yatırımlarını yapmaları ve faaliyetlerini sürdürmeleri olmakla birlikte, bu her zaman mümkün olmaz ve kaynak ihtiyacı dış kaynaklara (borçlanma yoluna) başvurularak giderilir. Yurt içinden –elverişli– borçlanma yapılamadığı takdirde ülke dışından kaynak arayışına girişilir.
Borçlanma yoluna giden şirketlerin bu yolu kullanmasında kötüye kullanımın önlenmesi amacıyla örtülü sermaye teşkil eden borçların maliyetlerinin giderlerleştirilmesine ve borçlanma yoluyla transfer fiyatlandırması yapılmasına ilişkin çeşitli düzenlemeler Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yer almıştır.
Bütün bu sınırlandırıcı düzenlemelere takılmadan da yurt dışından borçlanma mümkündür. Ancak bu şekilde yani, ilişkisiz kişilerden (veya ilişkili kişilerden emsallerine uygun şekilde) borçlanma bazen ek mali yükümlülükler getirebilmektedir. Bu mali yükümlülükler, özellikle yurt dışından yapılan borçlanmalarda karşımıza çıkmaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun dar mükellefiyette vergi kesintisinin düzenlendiği 30/1 maddesinde, dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları (avanslar da dahil) nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından %15 oranında vergi kesintisi yapılması öngörülmüştür. Bu konuda yapılacak kesinti oranlarını belirleyen 2009/14593 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile her nevi alacak faizlerinden yapılacak vergi kesintisi oranları alacaklı kuruma göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Yabancı devletler, uluslararası kurumlar veya yabancı bankalardan ya da bulunduğu ülkede mutad olarak kredi vermeye yetkilendirilmiş olup sadece ilişkili bulunduğu kurumlara değil tüm gerçek ve tüzel kişilere kredi veren kurumlardan alınan her türlü krediler için ödenecek faizlerden yapılacak tevkifat oranı % 0, diğer alacak faizi ödemeleri üzerinden yapılacak tevkifat oranı % 10 olarak belirlenmiştir. Bu düzenlemeye göre; kredi veren firmanın, sadece ilişkili bulunduğu kurumlara değil tüm gerçek ve tüzel kişilere kredi veren bir kurum olması veya ilgili ülke mevzuatı gereğince banka veya kredi vermeye yetkili kuruluş olduğunun tevsiki halinde, ödenecek faizler üzerinden %0 oranında, aksi halde ise %10 oranında vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.
Yurtdışından yapılacak borçlanmalarda doğan bir başka mali yükümlülük ise Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) kesintisidir. 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile, bankalar ve finansman şirketleri dışında Türkiye'de yerleşik kişilerin yurt dışından sağladıkları döviz ve altın kredilerinde (fiduciary işlemler hariç); kredi ortalama vadesi bir yıla kadar olanlarda %3, ortalama vadesi 1 yıl (1 yıl dahil) ile 2 yıl arasında olanlarda %1, ortalama vadesi 2 yıl (2 yıl dahil) ile 3 yıl arasında olanlarda %0,5 KKDF kesintisi yapılması öngörülmüştür. Ortalama kredi vadesinin 3 yıl (3 yıl dahil) ve üzerinde olduğu hallerde ise KKDF kesintisi yapılmayacaktır. Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından sağladıkları Türk Lirası kredilerinde uygulanacak KKDF kesintisi oranı ise 2017/9973 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile ortalama vadesi 1 yıl ve üzeri olan TL kredilerde %0, ortalama vadesi 1 yıla kadar olanlarda ise %1 olarak belirlenmiştir. Söz konusu fon kesintilerinin, Türk Lirası kredilerde tahakkuk ettirilen faiz tutarı üzerinden; döviz kredilerinde ise kredinin kullanıldığı tarihte kredinin anapara tutarı üzerinden hesaplanması gerekmektedir.
Yurtdışından temin edilen borçlanmaların faizleri üzerinden katma değer vergisi (KDV) hesaplanıp hesaplanmayacağına ise yine kredi verenin (alacaklının) statüsüne göre karar vermek gerekmektedir. Zira borç verme işlemi bir finansman hizmeti niteliğinde olduğundan KDV’nin konusuna girme ihtimali yüksek bir işlemdir.
Yurtdışından borçlanılan kurumun faaliyette bulunduğu ülke mevzuatına göre kredi kuruluşu olarak kabul edilmesi veya bir banka olması durumunda söz konusu işlem mahiyeti itibarıyla Banka Sigorta Muamele Vergisi’nin (BSMV) kapsamında değerlendirileceğinden yurt dışı kredi kullanımı, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-e maddesi gereğince katma değer vergisinden istisna olacaktır. Bu durumda faiz üzerinden bir vergi hesaplaması yapılmayacaktır.
Buna karşılık söz konusu şirketin kredi verme işlemi dolayısıyla faaliyette bulunduğu ülke mevzuatına göre kredi kuruluşu olarak kabul edilmemesi veya banka niteliğinde olmaması durumunda ise kredi verme işlemi mahiyeti itibarıyla BSMV'nin konusu dışında kalacağından kredi üzerinden hesaplanan faiz tutarları KDV’ye tabi olacaktır. Faiz tutarları üzerinden hesaplanan KDV'nin ise sorumlu sıfatıyla 2 no.lu KDV beyannamesi ile beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.
Kambiyo mevzuatı ile getirilen dövizle borçlanma ve yurt dışından borçlanma sınırlamaları kapsamında yurt dışından yapılan borçlanmalar üzerindeki bu mali yükler, aslında borç vereni değil, borç alanı vergilemektedir. Zira borç veren faizi net olarak kararlaştırdığından, brütleştirme ve mali yükleri üstlenme, yine borç alana kalmaktadır. Bu ise borçlanan yatırımcı veya sanayicinin, maliyetlerini artırmaktadır.
Öte yandan yabancı grup şirketi niteliğinde olan şirketlerin, yabancı ana kurumdan faizsiz borçlanmaları veya sermaye avansı niteliğinde para (döviz) temin ederek kullanmaları da, sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi şirketlerden ise emsal faiz üzerinden KDV hesaplanarak ödenmesini istemek ise, bana pek akılcı gelmemektedir. Şirketler bazında döviz ve dış kredi ihtiyacının yoğun olduğu şu günlerde, faizsiz para temin eden şirketi, ek mali yükümlülüklerle cezalandırmak, içeride maliyet artışlarından başka bir anlam ifade etmemektedir. Zira bu yükümlülük özellikle devreden KDV’si bulunan şirketlerin üzerinde önemli bir finansman yükü oluşturmaktadır.