Yurt içi asgari kurumlar vergisinin Anayasa’ya aykırılığı
Bir uzatma olmazsa, 30 Nisan 2025 Çarşamba günü kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi için son gün.
Mükellefler, bir önceki hesap dönemine ait kurumlar vergisi matrahını vergi beyannamesiyle bildirmekteler. Beyanname mükellefin irade beyanını temsil ettiğinden, bu beyan üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi tarhına (saptanan vergi borcuna) karşı dava açabilmeleri mümkün değil. Ancak, dava açma hakkını saklı tutarak, yani ihtirazi kayıt koyarak beyannameyi vermeleri halinde, tarha karşı dava açabilirler (İYUK md 27/4).
Bu nedenle, matrah hesabında dikkate alınması gereken yasal düzenlemelerin ve idari düzenlemelerin hukuka aykırı olduğu düşüncesinde olan mükellefler, beyannamelerini ihtirazi kayıtla vererek hukuka aykırılığı yargı önüne götürebilir. Ancak, burada yürütme kendiliğinden durmayacağından, bunu ayrıca talep etmeleri gerekir. 2024 yılına ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi kapsamında yargı önüne götürülmesi gereken konuların başında enflasyon düzeltmesi gelmektedir.
Yargı önüne götürülmeye değer bir diğer önemli düzenleme ise yurt içi asgari kurumlar vergisidir. Ancak, asgari vergi 1 Ocak 2025’den itibaren elde edilen kazançlara uygulanmaktadır. Geçici vergi dönemleri için de geçerli olduğundan, 2025 yılı 1. geçici kurumlar vergisi beyannamesi kapsamında dava konusu yapılabilir. Enflasyon düzeltmesi ile ilgili olarak bu köşede çok sayıda yazı kaleme alarak sorunu dile getirmiştim.
Özetle; enflasyon düzeltmesi (VUK mük. md.298/A), hem elde edilmemiş kazancı vergilendirdiği hem de hukuki güvenlik ilkesine aykırı düzenlemeler içerdiği için Anayasa’ya aykırıdır. Tamamen iptal edilmesi gerekir. Mükelleflere, vergi mahkemesinde kurumlar vergisi tarhına karşı açacakları iptal davasında bu Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürmelerini tavsiye ederim.
Yurt içi asgari kurumlar vergisinin Anayasa’ya aykırılığı
Bir yandan küresel asgari vergi rüzgarı diğer yandan bütçe açığının yarattığı baskıyla getirilen yurt içi asgari kurumlar vergisi (KVK md.32/C), son dönemde geçmiş yıl zararları üzerinden dahi asgari vergi alınmasına yol açan 23 seri no’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin ilgili kısımlarının yürütmesinin Danıştay tarafından durdurulmasıyla gündeme geldi. Tebliğ, “ülke çapında uygulanacak düzenleyici Bakanlık işlemi” olarak doğrudan Danıştay’a götürülebilmişti. Ancak, yurt içi asgari kurumlar vergisiyle ilgili sıkıntı sadece -idarece yaratılan-geçmiş yıl zararlarıyla sınırlı değildir, bizatihi kurumun kendisi sorunludur.
Çünkü, öncelikle, asgari vergi, yasal indirim ve istisnaların uygulanması bakımından mükellefler arasında eşitsizlik yaratmaktadır. %25’lik genel oran üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi %10’luk oran üzerinden hesaplanan asgari kurumlar vergisinden yüksek olan kurumlar, her türlü istisna ve indirimden yararlanmaya devam edebilmektedir. Buna karşılık, %25’lik genel oran üzerinden hesaplanan kurumlar vergisi %10’luk oran üzerinden hesaplanan asgari kurumlar vergisinden düşük olan kurumlar, sadece yurt içi asgari kurumlar vergisini düzenleyen maddede izin verilen indirim ve istisnalardan yararlanabilmektedirler.
Asgari kurumlar vergisi matrahı, “hesap dönemi sonundaki ticari bilanço karına kanunen kabul edilmeyen giderler eklenerek bulunan kurum kazancı”ndan “KVK md.32/C’de belirtilen istisna ve indirimlerin düşürülmesi” suretiyle hesaplanmaktadır. Dolayısıyla, hesap dönemi sonundaki ticari bilanço karına kanunen kabul edilmeyen giderler eklenerek bulunan kurum kazancı yüksek olan mali gücü yüksek işletmeler, vergi istisna ve indirimlerinin tamamından ya da -ihtiyatlı konuşmak adına-önemli kısmından yararlanır hale gelmektedirler.
Burada ince ayarlamalar yapılacağı şüphesizdir. Diğer bir sorun ise, asgari verginin, vergi istisna ve indirimleri arasında da bir kademelendirme yapıyor olmasıdır. KVK md.32/C’de sayılan indirim ve istisnalar her durumda dikkate alınırken, burada sayılmayanlar için durum -yukarıda açıklanan nedenlerle- işletmenin mali gücüne bağlı olacaktır. KVK md.32/ C’de sayılan indirim ve istisnaları “korunmaya en mazhar” yapanın ne olduğu belli değildir.
Oysa, daha önce başka bir yazımda da belirttiğim üzere, vergi teşvikleri eşitlik ilkesinden sapma yarattıkları için, zaten esas itibariyle kamu yararı gerekçesiyle getirilebilirler. Dolayısıyla, KVK md.32/C’de sayılmayan istisna ve indirimler de kural olarak kamu yararı gerekçesine dayanmaktalar. Bunlardaki kamu yararı azaldı ya da kalktıysa, yasada yer almamaları gerekir. Hem yasada yer almaları hem de duruma göre uygulanabilir olmaları çelişkilidir ve ölçülülük ilkesi bakımından tartışmaya açıktır. Yasa koyucunun kendi içinde tutarlı olması gerekir.