Yurt dışından şirket almanın tam zamanı

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

Son zamanlarda ülke içinde ekonomik belirsizlikler arttıkça, şirketlerimizin iş stratejileri de bu süreçten olumsuz etkileniyor. Şirketlerin 2023 ve sonrası için beklentileri esasen olumlu. Yatırım iştahı yüksek. Türkiye’ye orta ve uzun vadede güven var. Ancak diğer taraftan ekonomik kırılganlıklar, siyasi riskler ve seçim sonrası oluşacak ortam nedeniyle tüm büyüme stratejilerinin yurt içine odaklanması konusunda kafalarda soru işaretleri olduğunu biliyorum.

İşim gereği şirketlerden özellikle büyüme stratejileri konusunda çok fazla soru alıyorum. Merak edilen konu geçmiş büyüme performansımızı devam ettirmek, hatta üstüne çıkmak için ne yapmalıyız? Bu sorunun elbette çok fazla cevabı var. Sektörden sektöre, şirketten şirkete değişir. Ancak tüm şirketlerimiz için ortak hayal, yurt dışında iş yapmak. Gelirlerin en az %50-60’ını yurt dışından elde etmek. Yurt dışı kaynaklı işlerin büyümenin motoru olması. 

Şirketler neden yurt dışına önem vermeye başladı? Yurt içi güçlü talep birkaç senedir yüksek büyüme imkânı verdi. Ondan öncesindeki 10-15 senede ise dünya genelindeki bol ve ucuz para, doğru politikalar ile birleştiğinden şirketlerimiz için ülke içinde ılıman bir iklim sağlamıştı.  Ancak bu seneden itibaren, küresel resesyon, yurt içi ve dışı enflasyon ve finansa erişim zorlukları büyümenin odağının bir ölçüde yurt dışına kaymasını risk yönetimi ve potansiyel açısından zorunlu kılıyor. 

Yurt dışında iş yapmak ise zor. İhracat yapan firmalar elbette en temel seviyede yurt dışına yönelik iş yapıyorlar. Kur seviyesi her ne kadar destekleyici değilse de, bu alanda başarılıyız. Ancak işi biraz daha ilerletmek istediğimizde yani orada yerleşik şirketler kurmak, depolar açmak, tedarik zinciri oluşturmak, mağazalaşmak, üretim yapmak istediğimizde, işler zorlaşıyor. Hele de markalaşalım dediğimizde, çok ciddi yatırımlar yapmak gerekiyor. Üstelik bütçeniz olması da yetmiyor, doğru stratejiyi belirlemek de gerekiyor. Özellikle de ABD ve Avrupa Ülkelerini hedefleyenler için iş daha da çetrefilli.

Bu işlere çok ciddi mali kaynaklar ile girip, hüsrana uğrayan şirketler biliyorum. Hep söylediğim bir şey var, yurt dışında operasyon kurup, o operasyonu bir Türk şirketi gibi yönetemezsiniz. Yurt dışı operasyonlarınızı o ülkenin iş kültürü ve yaklaşımları ile yönetmelisiniz. Uluslararası iş yönetme kabiliyetiniz yoksa, ben o işi buradan yönetir denetlerim derseniz bırakın Amerika’yı, Azerbaycan’da bile hüsrana uğrarsınız. İşin yatırım yapma gücüne sahip olma kısmı kadar, bu işi yönetecek insanlara, bağlantılara, kilit paydaşlara da ihtiyacınız var.

Yurt dışında ihracat dışında fiilen faaliyet göstermek amacı le uygulanan en yaygın strateji, Turquality destekleri ile “greenfield yatırımlara” girişmek. Bildiğiniz üzere greenfield yatırım bir doğrudan yabancı yatırım şekli ve genel olarak bir firmanın dış pazarlara girmek için, başka bir ülkede sıfırdan yatırım yaparak üretim ve operasyonlarını genişletmesi anlamına geliyor. Esasen şirket satın almadan avantajlı gibi dursa da başka pek çok faktörü göz önüne aldığımızda o kadar da avantajlı olmadığını söyleyebiliriz.

Bundan daha sağlam bir alternatif olduğu kanaatindeyim. M&A yani Birleşme ve Satınalma stratejileri şirketlerimizin genelde pek düşünmediği ancak doğru ele alındığında son derece avantajlı stratejiler. Konunun hukuki, mali ve teknik kısımları bizi korkuttuğu için genelde öncelik verip dikkate almadığımız bu alternatif, aslında büyük potansiyel vaat ediyor. ABD ve Avrupa’da 40., 50. senelerini doldurmuş, çok sağlam müşterileri ve tedarik zincirleri olan, uzman ekipleri ile iyi karlar elde etmeyi başarmış, sadece kurucuları ve ortakları yaşlanıp işi bırakmak istedikleri için satın alınabilecek, sizinle aynı sektörde veya girmek istediğiniz sektörlerde şirketler var. Bu tür aile şirketleri, ikinci veya üçüncü kuşağa aktarılamadıkları için harika bir altyapı ve potansiyel ile satın almaya açık vaziyetteler. Üstelik de enerji krizi, resesyon ve enflasyonist ortam da özsermayeleri pek de güçlü olmayan bu aile şirketlerini oldukça zorlayacak. 1-2 sene içinde çok fazla uygun şirket satışa hazır hale gelecek.

Hatırlarsanız geçtiğimiz haftalarda deri perakendecisi Desa’nın CEO’su Burak Çelet, İstanbul Ulus’ta 2+1 daire fiyatına Fabrika aldık demişti. Dünyanın tüm önde gelen lüks markalarının deri mamul tasarım ve üretim tesislerinin kümelendiği Toskana bölgesinde yaptıkları bu yatırım, Avrupa’da derinin kalbine hızlı şekilde girmelerini sağlayacak.

Hem İstanbul hem de Anadolu’da nakit akışları güçlü, özsermayesi sağlam, yatırım peşinde koşan binlerce şirketimiz var. Neden bu tür bir organik büyümeyi düşünmeyelim? Sıfırdan yatırım yapmak yerine, büyümek istediğiniz alanda kurulmuş, 40-50 senelik bir müşteri tabanı olan ve tedarik zincirine sahip bir firmayı makul koşullarda almayı neden düşünmeyelim?  Özellikle sanayici ve perakendecilerimiz açısından ABD ve Avrupa pazarlarına girmek adına büyük imkanlar olduğunu düşünüyorum. Ancak M&A işinde başarının çok spesifik kuralları var. Başarı faktörleri var. Bunlar üzerinde çalışmadan bu işe girmemek gerek. Bu konuda paylaşımlara devam edeceğim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar