Yurdumuzda bilgiye bakış tarzı

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Aşağıdaki anlatılan olaylar 2000 yılı öncesine ait. 

1996 yılı 10 Şubat tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan, Prof. Dr. Çetin Yetkin’in “Aydın Hocalara Düşen Görev” başlıklı yazısı şöyle başlıyordu: Psikiyatrinin tanımladığı bir hastalık türü varmış. Bu hastalığa yakalanan kişi, birden hiç durmaksızın konuşmaya başlıyormuş. Aklına ne gelirse ardı arkası kesilmeden söyler dururmuş. Bir öğretim üyesi hekim dostum anlattı. Bir köylü bu duruma düşen kızını hekim dostuma getirmiş tedavisi için. Kızcağız saçma sapan konuşmaktan kendisini anlatamadığı için babası şöyle anlatmış kızının derdini doktora: “Doktor Bey, bu kız birkaç gün öncesine kadar aklı başında biriydi. Ne olduysa birden profesör gibi konuşmaya başladı.”
Sayın Yetkin arkadaşının anlattığı bu olayı şöyle değerlendiriyordu: “Ama gerçekten olmuş olan bu olayın düşündürücü yönü, halkın gözünde bilge kişi, aydın kişi olması gereken üniversite öğretim üyelerini bu köylünün neden bu gözle görmüş olduğudur.”

Böylesi bir algılama maalesef sadece köylü vatandaşlarımızda görülmüyor. Öğretim üyeleri yanında üniversitelerin diğer önemli grubunu oluşturan öğrencilerde de benzer değerlendirmelere şahit olabiliyoruz.

Nitekim aynı dönemdeki bir başka olay da bunu doğrular nitelikte. Olayın kahramanı bir dönem Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı ve daha sonraları YÖK üyeliği ile Türkiye Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevlerini de üstlenmiş olan değerli bir bilim adamı: Hacettepe Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Bozkurt Güvenç.

Bir toplantıda Sayın Güvenç bir anısını anlatmıştı. Kendisi araba kullanmadığı için üniversite kampüsüne öğrencilerin servis otobüsleriyle gidip geldiğini söyleyen Hocamız, otobüste öğrencilerin kendi aralarında yaptıkları sohbetlerden çok şey öğrendiğini söylemişti.

Bu servis otobüsü seyahatlerinin birinde Hocamızın hemen yanındaki iki öğrenci sohbet etmektedir. Biri arkadaşına bir derse girip girmediğini sorar. Arkadaşı o dersi düzenli olarak izlediğini söyler. Diğeri o dersi kendisinin izleyemediğini, dersin hocasının nasıl biri olduğunu, dinlemeye değip değmediğini öğrenmek ister. Arkadaşının cevabı oldukça ilginç olmuştur: “Vallahi ne bileyim, okur yazar birine benziyor işte!”

Bozkurt Hocamız bu anekdotunu anlattıktan sonra şöyle bağlamıştı konuşmasını: “Profesörlerin bile kalitesinin okur yazar biri olup olmadığına göre belirlendiği bir ülkede yaşıyoruz.” (Okur yazar olmayı ülkemizde küçümsememek gerekiyor! Zira bazı klasifikasyonlarda okur yazarlık en üst sırada yer alabiliyor. Yanılmıyorsam Rahmetli Uğur Mumcu’nun mizahi bir derecelendirmesinde sıralama şöyleydi: Okuyup yazanlar; yazmayıp okuyanlar; ne okuyup ne yazanlar; ve son sırada yer alan “okumayıp yazanlar.”)

İşadamları çevresinde bir olay da Afyonkarahisar’da geçmişti. Herhalde 1990’lı yılların hemen başındaydı. Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği bir toplantıya konuşmacı olarak katılmıştım. Afyon ekonomisinde mermercilik sektörünün çok önemli olduğunu düşünerek, birkaç gün önce Ankara’da kısa adı İGEME olan İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi’ne uğrayarak, mermer ihracatı ile ilgili dokümanlar toplamıştım. İGEME’de çalışan eski öğrencilerimin ilgisiyle de epey dokümanla gitmiştim toplantıya. Toplantıda konuşmama başlamadan önce İGEME’nin bu konuşmamda yararlanabileceğimi düşündüğüm dokümanlarını masanın üzerine sermiştim. İki işadamı yanıma gelerek sordular: “Hocam, bu dokümanlardaki İGEME’nin ne anlama geldiği konusunda bahse girdik. Arkadaşım İGEME’nin “İl Genel Meclisi”nin kısaltılmış adı olduğunu söylüyor. Ben de bugünkü toplantı konusunun İl Genel Meclisi ile hiçbir ilgisi olmadığını, İGEME’nin başka bir anlama geldiğini iddia ediyorum. Ama arkadaşım kendi görüşünde ısrar ediyor. Yemeğine bahse girdik:lütfen söyler misiniz, hangimiz haklıyız?”

Yine işdünyası ile ilgili bir anım da kısa adı DESİYAB olan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş. İktisadi Araştırma ve Analiz Müdürlüğü’nün, Ekim 1986 tarihli, “Çorum İli Uygun Yatırım Alanları Araştırması” adlı raporuna ilişkin. (DESİYAB imalat sanayisinin finansman gereksinimini kredi ve/veya ortaklıklar biçiminde karşılamak için yurtdışında çalışan vatandaşların birikimlerini karlılık ve verimlilik anlayışı içinde değerlendirmek amacıyla 1975 yılında kurulan ve 1988 yılında adı Türkiye Kalkınma Bankası olan banka).

Adı geçen raporun 10. sayfasında, Çorum’da hayvancılık konusunun değerlendirilmesi aşağıdaki satırlarla sonlandırılıyor: “Çorum’da at, eşek, katır gibi koşum hayvanları sayısı oldukça yüksektir. At ve eşek sayısında azalmalar olduğu halde katır sayısı artmakta ve il dışına damızlık katır yollanmaktadır. İl Özel Kesim Mezbahası'nda at ve eşek kesimi yapılarak Avrupa’ya ihraç edilmektedir”. 

Raporda adı geçen bilgilerden en ilginç olanı muhakkak ki, “…il dışına damızlık katır yollanmaktadır” bilgisi.

Bilindiği gibi katır erkek eşek ile dişi atın (kısrak) çiftleşmesiyle meydana gelen ve kısır olan melez bir hayvandır. Erkek at (aygır) ile dişi eşek (kancık) çiftleşirse bardo veya ester denen, at görünümünde fakat eşek iriliğinde bir melez ortaya çıkar.

Kısaca katırlar kısır hayvanlardır. Dolayısıyla da damızlık katır olmaz. 

Bu bilgiyi bana o dönem Çorum Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı olan değerli dostum Ümit Uzel iletmişti. Ayrıca, adı geçen raporun DESİYAB’a kendilerinin, Çorum’da ekonomik kalkınma için neler yapılabileceğine ilişkin başvuruları sonucunda hazırlandığını da sözlerine eklemişti. Raporda yer alan, “İl Kesim Mezbahası'nda at ve eşek kesimi yapılarak Avrupa’ya ihraç edilme” bilgisinde neden katır kesimi ihracatının yer almadığına ilişkin değerlendirmesini de bir sohbetimizde şöyle dile getirmişti: “Sebebi, herhalde katırın savaşlarda bir taşıma aracı olarak büyük önem taşımasında yatıyor. İstiklal savaşımızda da muhtemelen bir taşıma aracı olarak kullanıldı. Stratejik önem kazandı. Bu nedenle katırın ihracatı yasaklanmış olmalı!”

Evet, bu olaylar 2000 yılı öncesine ait. Türkiye’mizin ekonomik ufkunun Ortadoğu ve Balkanlar kıyaslaması ile sınırlı olduğu dönemden 21. yüzyılın bilgi toplumuna doğru geçiş yıllarında yaşanan olaylar.

Not: Katırın geçmiş dönemlerde bir taşıma aracı olarak önemine ilişkin olarak ilginç bir çalışma Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya ait: Ortaylı, İ.:Devenin Taşıma Maliyeti Eğrisi Üzerine Bir Deneme, Ankara Üniversitesi siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Yayın Tarihi:1973, Sayı:1,Cilt:18. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017