Yunanistan konusu
Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım
Yoğun haber ve yorum akışı arasında Yunanistan konusunda olayın esas noktasını kaçırmamak gerekiyor. Neredeyse her yorum ve haberde konu çözülmüş veya ufak ve önemsiz bir detay olarak görülüyor. Yüzeyin biraz altına bakarsak aslında durumun daha farklı olduğunu anlayabiliriz diye düşünüyoruz.
Uluslararası Finans Enstitüsü'nün (IIF) yürüttüğü özel sektör borç takası görüşmelerinin, sürecin ilk aşamalarını temsil ettiği görüşündeyiz.
Son derece önemli bulduğumuz bir diğer konu ise, IIF ve Yunan hükümeti arasında bir anlaşmaya varılmasının, aslında borç takasının gerçekleşeceği anlamına gelmediği. Bu anlaşma sadece IIF üyelerine götürülecek teklifin şartları anlamına geliyor. Örneğin tahvillerde yüzde 70 iskonto ve yüzde 3,6 kupon gibi şartların IIF üyeleri arasında en azından yüzde 90'lık bir çoğunluk tarafından kabul görüp görmeyeceği henüz belli değil. En iyi senaryonun gerçekleşmesi durumunda yani IIF'in ve resmi makamların bunun uygulanabilir olması için ellerinden geleni yaptıkları, anlaşmada yeterince büyük bir katılım sağlandığı durumda dahi bazı pürüzler söz konusu olacak. Bu sefer de IIF üyelerinin, Yunan tahvillerinin sadece yaklaşık yüzde 60'ını temsil ettiği gerçeği karşımıza çıkıyor. Diğer yüzde 40 ise Avrupa Merkez Bankası gibi bir resmi sektörde. Yani sadece özel sektörün borcundaki iskonto aslında Yunanistan'ın borcunu sürdürülebilir bir patikaya sokmuyor. IMF'in iyimser projeksiyonlara dayalı olduğunu düşündüğümüz önceki tahminleri borç takası sonrasında 2020 yılında Yunanistan borç/GSYH oranının yüzde 120'ye gerileceğini öngörüyordu. Neden yüzde 120 oranının seçilmiş olduğu sorusunun cevabı da, bizce halihazırdaki en yüksek AB ülke borç/GSYH oranını temsil etmesi. Yoksa en iyi şartlarda bu oran bile olsa, ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışılır durumda.
Kısaca, pek çok yönden IIF ve Yunan hükümeti arasındaki görüşmelerin aslında konunun yüzeyini temsil ettiğini düşünüyoruz.
Özel sektör katılımı sağlansa bile, esas tartışma konusu resmi sektör katılımı yani OSI olacak gibi görünüyor. Bu durum, IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Almanya arasındaki bir anlaşmazlık olabilir. En başta düşünülen ve aslında en basit olan Avrupa Merkez Bankası'nın verdiği borçlarda iskonto için gönüllü olması senaryosu gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Alternatif olarak, Avrupa Merkez Bankası'nın EFSF'e bu borcu satması ve buna fonun kendi içinde iskonto uygulanması olabilir. Fakat bu alternatifin gerçekleşmesi Avrupa yasalarına aykırı bir durum olursa çok önemli siyasi tepki ve yasal belirsizlikler doğuracaktır. Başka bir alternatif olarak ise ülke hükümetlerin ikili krediler aracılığıyla veya EFSF fonu yapısı üzerinden Yunanistan'a toplam kredilerini artırması düşünülebilir. Bu rotanın daha muhtemel ve aslında 26 Ekim'deki orijinal anlaşmanın koşullarına da daha uygun olacağını düşünüyoruz. Yine de bunun gerçekleşmesi için Almanya'nın çok ciddi siyasi irade ortaya koyması gerekir, ki bunun karşılığında istenecek şartların ve Yunanistan'ın seçim arifesinde bunlara reaksiyonunun ne olabileceğini takip etmeye devam ediyoruz.
Sonuç olarak, yoğun haber ve yorum akışı arasında Yunanistan konusunda olayın esas noktasını kaçırmamak gerektiğini bir kez daha belirtmek isteriz. Bu konunun halen son derece büyük önem taşıdığı görüşündeyiz.