Yunanistan drahmi'ye dönmeli mi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Öyle görünüyor ki, Yunanistan'daki gelişmeler uluslararası camiayı daha uzun süre meşgul edecek. Borç krizi yetmiyormuş gibi, bir de siyasi kriz eklendi. Kurulacak ulusal birlik hükümetinin başbakan adayı olarak, ismi kulislerde dolaşan Avrupa Merkez Bankası eski başkan yardımcısı ve Papandreu'nun danışmanı Lucas Papademos'un şansı azalıyor. Gerekçe olarak, Papademos'un, maliye de dahil olmak üzere kabinede yer alacak bakanları belirlemek istemesindeki ısrarı gösteriliyor. PASOK ve Yeni Demokrasi Partisi'nin üzerinde anlaştığı yeni isim Meclis Başkanı Filippos Petsalnikos. Yazının, kaleme alındığı tarih itibariyle yeni başbakan belli olmamıştı. Muhtemelen hafta sonuna kadar yeni başbakan açıklanarak hükümetin kurulması yolunda önemli bir adım atılacak. Fakat öyle bile olsa, ilerisi yine de karanlık. Geçtiğimiz hafta başında, Başbakan Papandreu önce referandum kararı alıp, sonra içten ve dıştan gelen tepkiler sonucu bundan geri adım attı. Referandum kararında kanımca Papandreu'nun krizden bir çıkış yolu görmediği ve kemer sıkma önlemleriyle bir sonuca varılamayacağına inanmış olmasının yanı sıra, ülke tarihinin bu en büyük krizinde tek başına sorumluluk almak istememesi de etkili olmuştur. Karara ülke içi tepkiler, kendini Avrupa uygarlığının beşiği olarak gören bir ülkenin, AB dışında kalarak geleceğini riske atamayacağı düşüncesine dayanıyor. Almanya ve Fransa'nın tepkisinin altında ise aylardan beri üzerinde çalışılan paketin, hükümet tarafından sabote edilmesi yatıyor. Bu iki ülke haklı olarak, "madem hükümet kararları onaylama cesaretini gösteremeyecekti, o halde bizi neden oyaladı?" sorusunu soruyorlar. Almanya ve Fransa'yı düşündüren Yunanistan'ın batıp batmamasından çok euronun geleceği. Ortak para birimi, salt AB'nin ekonomik ve siyasi yönden gelişmesi için bir çıpa vazifesi görmüyor; aynı zamanda birçok Avrupalı siyasinin zaman zaman belirttiği gibi refah ve barışın da bir simgesi.

Referandum kararının Yunanistan açısından doğru olup olmadığı bir yana, Papandreu tarafından iyi düşünülmüş bir siyasi manevra olduğuna şüphe yok. Bu kararla Papandreu, hem birinci derecede sorumlu olmaktan kendini kurtarmış, hem de Yeni Demokrasi Partisi ve lideri Samaras'ın istemeyerek de olsa taşın altına elini koymasını sağlamıştır. Yeni hükümetin önündeki en acil konu, tasarruf önlemlerinin Parlamento'dan bir an önce geçirilerek yardım paketinin 8 milyar euro tutarındaki altıncı diliminin serbest bırakılmasının sağlanması. Böylece, iflasın bir süre daha ertelenmesi planlanıyor. Yoksa, yeni hükümetten ne AB içinde ne de dışında kimsenin fazla birşey beklediği yok. Sarkozy'nin geçenlerde Yunanistan'ın Parasal Birliğe hazır olmadığı şeklindeki demeci, bu ülkeden umudun kesildiğinin bir işaretidir. Merkel'in de farklı düşündüğü söylenemez. Yapılan transferlerin kendi ekonomilerini tehlikeye attığını düşünen Almanların sayısı günden güne artmaktadır.

Yunanistan'ın geçen yıl 330 milyar euro olan kamu borcunun bu yılsonunda 360, 2012'de ise 380 milyar euroya ulaşacağı tahmin ediliyor. Gayrisafi yurtiçi hasılaya oranlandığında yüzde 145, yüzde 160 ve yüzde 180'lere yaklaşan bu rakamlar, Maastricht Kriterleri'ni de iyice anlamsızlaştırıyor. Ne yeni hükümetin ne de Şubat ayındaki seçimlerden sonra işbaşına gelecek olanın bu kötüye gidişi durdurmaya gücü olacak. Ekonomi daralmasını sürdürürken, son tahminlerle yüzde 20'yi bulan işsizlik artmaya devam edecek. Tabii, bu karanlık tablonun tek sorumlusu PASOK değil. Hükümeti sürekli suçlayan Yeni Demokrasi Partisi'nin geçmişteki iktidarının da bundaki payı büyük. Papandreu'yu ipleri AB'nin eline vermekle suçlayarak tasarruf tedbirlerine karşı çıkan Samaras, bakalım AB'ye kafa tutabilecek mi ? Papandreu siyasi yönden tükenmiş olsa da, Samaras'ın AB nezdindeki kredibilitesinin de iyi olduğu söylenemez.

Yunanistan, ne yardan ne serden vazgeçiyor; ne Parasal Birlikten çıkmaya yanaşıyor, ne de tedbirleri uygulamak istiyor. İstediği, Almanya ve Fransa'nın önderliğindeki AB'nin para akıtmaya devam etmesi. Ancak, kurtarma paketlerinin bu saatten sonra işe yaraması zor. Olsa olsa eninde sonunda gerçekleşecek olan iflası, bir süre daha geciktirecekler. Büyümeyi teşvik eden iktisat politikalarının devre dışı kaldığı bir ortamda, ekonominin düzelmesini beklemek pek gerçekçi görünmüyor. Bozulma dış dengelerde de kendini göstermektedir; dış ticaret açığı 40 milyar dolara yaklaşırken, cari işlemler açığı gayri safi ulusal hasılanın yüzde 8'ni aşmıştır.

Uluslararası piyasalarda rekabet edebilmenin yolu kaliteli mallar üretmenin dışında bunları olabildiğince düşük fiyatlarla pazarlamaktır. Yunanistan, her iki alanda da yetersizdir; ne kaliteli mallar üretebilme, ne de bunları ucuza pazarlayabilme şansına sahiptir. Parasal sistem içinde kaldığı sürece de buna olanak yoktur. Yüksek değerli euro, ihracatın önündeki en büyük engellerden biridir. Alman IFO Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Profesör Hans Werner Sinn, Yunanistan'ın fiilen 2010 yılı Nisan ayından beri iflas içinde olduğu görüşünde.

Sinn, Yunanistan'ın drahmi'ye dönmesi gerektiğini, euro bölgesi içinde kaldıkça bir çıkış yolunun olmadığını söylüyor. Siyasiler farklı düşünmeyi sürdürse de, zaman geçtikçe Sinn gibi düşünen iktisatçıların sayısı artıyor. Yunanistan drahmiye dönmeli mi? Doğrusu kolay bir soru değil. Drahmi'ye dönüş uzun vadede doğru bir seçim gibi görünse de, kısa vadede mevcut sorunları azaltmak bir yana daha da ağırlaştırabilir. AB ve Yunanistan'ı düşündüren de bu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016