Yunanistan borçlarını ödeyemeyince likidite azalmıyor artıyor

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

  

Yunanistan borçlarını ödeyemediği için piyasalarda likidite azalmıyor. Tersine Yunanistan borcunu ödeyemiyor diyerek piyasaya devamlı likidite çıkıyor.

Önemli olan Yunanistan'ı değil de Yunanistan'dan alacaklı bankaların pozisyonunu güçlendirmek.

Yunanistan normal olarak bir mal ve üretim yapacak ve bunun karşılığı elde ettiği gelir ile borç ödeyecekti. Açık anlatımıyla ödemenin yapıldığı paranın karşılığı mal ve hizmet üretimi olacaktı.

Halbuki şimdi, AB para otoriteleri sanal olarak euro miktarını çoğaltıyor. Bu sanal eurolar ile Yunanistan borçları ödenmiş görülüyor. Piyasadaki euro miktarı artıyor.

Karşılığı olmadan, sanal olarak yaratılan euro ise reel değerlerde balon oluşturuyor.

ABD'de konut kredileri nasıl reel değerlerde balon oluşturdu, sanal para gelişmesi bu balonu nasıl şişirdi ise acaba benzer bir durum şimdilerde AB ülkeleri için de söz konusu mu?

Korkut Boratav ciddi bir bilim adamıdır. Bu konuda önemli bir makale yayınladı.

Korkut Boratav diyor ki, "Euro Bölgesi'ndeki borç krizi, uluslararası sermaye hareketlerini 2011'in ikinci yarısından itibaren daraltmaya başlamıştı. Brezilya, Hindistan, Macaristan gibi 'yükselen' ekonomilerde, yabancı sermaye çıkışları döviz fiyatlarını tırmandırmış, yeni finansal kriz olasılıkları konuşulmaya başlanmıştı.

Türkiye için de bu olguyu temmuz sonrası için belirledik, inceledik.

Merkez Bankası, rezervleri 5 ayda 15 milyar dolar eriterek dövizi frenlemeye çalıştı, TCMB Başkanı da yıl sonunda karmakarışık konuşmalar yapmak zorunda kaldı.

Ne var ki, Aralık 2011'de Avrupa Merkez Bankası'nın (AMB) yeni başkanı Mario Draghi ani bir karar aldı: Avrupa bankalarına yüzde bir faizle üç yıl vadeli, teminat koşulları çok gevşek (hemen hemen sınırsız) kredi sundu. Birkaç gün içinde bankalar, AMB'den 489 milyar euroluk kredi çektiler. AMB'nin ana sözleşmesi, bankanın üye devletlere kredi açmasını yasaklıyordu. AMB fiilen müflis devletlerin alacaklılarına bol kepçe kredi açarak bankaların batmasını önlemekte, bu yasağı da bir anlamda delmekteydi.

Şubat sonunda bu kredi pompalamasının ikinci furyası tekrarlandı. Bu kez birkaç gün içinde 800 Avrupa bankası, AMB'den 530 milyar euro tutarında kredi çekti. Böylece, iki ay içinde Avrupa bankalarına bir trilyonun üzerinde ucuz kredi akıtılmış oldu.

Bu astronomik fonlar nasıl kullanıldı? İlk aşamada bankalar büyük ölçüde AMB kredilerinin 'üstüne yattılar', bir bölümünü doğrudan doğruya AMB'de gecelik mevduat hesaplarına koydular. Vadesi gelen borçların, yükümlülüklerinin likidite tıkanmasına, iflaslara yol açmaması böylece sağlandı.

Aralık ve şubat kredilerinin yüzde 44'ünün bu biçimdeki acil gereksinimlere ayrıldığı, 570 milyar euroluk bölümünün ise 'serbest' kaldığı anlaşılıyor. Belirlendiğine göre bankalar bu 'serbest' kaynakların önemlice bölümlerini, Euro Bölgesi'ndeki kısa vadeli devlet tahvillerine yatırdı."

Korkut Boratav diyor ki, "Bu paranın önemli bölümü kur riskine rağmen çevre ülkelere, bu arada Türkiye'ye yöneldi.

Ocaktan itibaren çevreye yüksek tempolu sıcak para akımı başladı.

Ülkelere para girdikçe ulusal para aşırı değerlenmeye (döviz ucuzlamaya) başladı. 2011 Aralık ve 2012 Şubat ayları arasında dolar fiyatı Macaristan'da yüzde 10.9 Brezilya'da yüzde 8.4, Türkiye'de yüzde 7.5 ucuzladı.

AMB'nin bir trilyon euroyu aşan kredi genişlemesinin çevre ekonomilerine taşan ögeleri bu gelişime yol açıyor. Benzer bir etki, ABD'de FED'in 2008 ve 2010'da iki parti halinde gerçekleştirdiği 1.8 trilyon dolarlık likidite genişlemesi sırasında da gerçekleşmişti.

2008 bunalımının bu son dalgası da gösteriyor ki, kriz yönetiminde izlenen strateji, bankaları (alacaklıları) kurtarma önceliği üzerine inşa edilmiştir. Kapitalist metropollerde kemer sıkma, kesin önceliktir. Daraltıcı maliye politikaları üretimi, sermaye birikimini, reel ücretleri, tüketimi, kamu hizmetlerini (kısaca reel ekonomiyi) baskı altında tutmakta, krizin yükü halk sınıflarına yıkılmaktadır.

Eş zamanlı olarak merkez bankaları yüksek tempolu, ucuz likidite genişlemesine başlıyorlar. Batık kredileri tahsil edemeyen alacaklıları, bankaları kurtarmak üzere sınırsız fon pompalanıyor; ama bunlar reel ekonomiyi destekleyen kredilere dönüşmüyor. Zira, iç talep, her yerde baskı altındadır. Likidite genişlemesi önce metropolde, giderek çevre ekonomilerinde kağıttan varlıklara, tahvillere, hazine bonolarına, borsalara, mevduata yöneliyor. Avrupa, ABD ekonomileri, 2008 sonrasına damgasını vuran uzun durgunluk içinde debelenirken, finansal kazançlar korunuyor, hatta tırmanıyor.

Çevre ekonomileri ise, denetleyemedikleri bir sarkacın salıntısına mahkum kalıyorlar.

Likidite genişlemesine geçtiğinde, sıcak para akımları çevreye taşıyor; ucuzlayan döviz (kur savaşları) cari işlem dengelerini bozuyor; dış açıklar oluşuyor veya tırmanıyor; finansal balonlaşma ivme kazanıyor; istikrarsızlık kronikleşiyor; ağırlaşıyor. 2010'da, 2011'in başlarında olduğu gibi..."

Korkut Boratav'ın değerlemesi, bugüne kadar olan biteni anlatmakla kalmıyor, Türkiye'de döviz fiyatındaki ucuzlamanın nedenini de anlatıyor.

Sonuç: Görülüyor ki 2012 yılında da Türkiye'ye sıcak para girişi devam edecek. Cari açık büyümesine rağmen sorun olmayacak. Bu 2012 yılında da (her şeye rağmen) büyümenin devam edeceğini, fakat değerlerde oluşacak balonun ilerisi için tehlike oluşturacağını gösteriyor.

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018