Yumuşak gücümüz ve ihraç mallarımız

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ [email protected]

Geçen hafta sert ve yumuşak gücümüzden bahisle sert (askeri) güç sıralamasında dünyada ilk ona girmemize karşın yumuşak güç (itibar) açısından sonlarda yer alıyoruz demiştim. Bunun nedenlerine girecek değilim. Bizi kıskanıyorlar, dini nedenleri var falan gibi saçmalamaya da hiç niyetim yok. Kariyerinin uzun bir kısmını yurt dışında geçiren biri olarak üzülerek söylüyorum. Dışardaki itibarımız genel olarak iyi değil.

Halbuki itibarımızı arttıracak şeyler, Türkler ve Türkiye hakkında olumlu haberler de var. Haber derken Türklere mi yoksa yurt dışındakilere mi hitap ettiği pek belli olmayan sansasyonel haberleri kastetmiyorum. Söz gelimi, İlk uçuşunu 2019 da yapacak olan ve 2023 tarihinde seri imalata geçecek olan milli Türk Jeti TRJ328, milli otomobilimizi yapıyoruz diye haberler var. Kastettiğim ciddi başarı haberleri. 2015 Nobel’ini kazanan kimyacı bir Türk. Nobelli bir edebiyatçımız var. Filim ödülleri alan Türk kökenli sanatçılarımız var. Basına fazla yansımayan o nedenle bilmediğimiz yüzlerce sanatçı, bilim adamı, sporcu, idareci dünyanın her tarafında yumuşak gücümüze olumlu katkılarda bulunuyorlar. Ülkelerin dışarıda itibarlarını belirleyen şeylerden biri de ihraç malları. Bizim bazı ihraç malı ürünlerin yarattığı itibar sandığımız kadar iyi değil. Söz gelimi gıda ürünleri.

Gençlik yıllarımda “Yok artık” dedirtecek haberler vardı. Bir ihracatçımız ihraç ettiği zeytinyağına gres yağı karıştırmıştı. El insaf! Çiçek yağı, iç yağı anladım ama makina yağı da olmaz ki kardeşim! Bu konuda son zamanların haberleri de o kadar iyi değil. Avrupa’da 2016 tarihli bir araştırmaya göre Türkiye’den ihraç edilen üzüm yaprağı salamurasında çıkan on-beş zehirli madde listesinde liste başı chlorpyrifos. Bu zehir Türkiye dahil her ülkede anne karnındaki bebeğe bile ulaşarak felç ve ölüme yol açması nedeniyle yasak. 2017’de İtalya'nın Cernobbio kasabasında düzenlenen Uluslararası Tarım ve Gıda Forumu'nda "en tehlikeli gıdalar kara listesi" başlığıyla bir liste yayınlandı. Listenin ilk sırasında 96 uyarı alan İspanya üretimi balık yer aldı. İkinci sırada 93 uyarıyla ABD'den ithal edilen diyet ve gıda takviyesi ürünler, üçüncü sırada da 60 uyarıyla Çin'den ithal yer fıstığı yer alırken 56 uyarıyla yüksek derecede böcek ilacı kalıntısı içerdiği belirtilen Türk malı biber, kuru incir, fındık, Antep fıstığı ve kuru kayısı geldi dördüncü sıraya oturdu. Türkiye, tehlikeli ürünler listesine en fazla ürünle giren ve ürünleri hakkında en fazla sayıda uyarı yapılan ülke.

Şimdi bunu okuyup da “Böyle kepazelik olmaz” dememek, “Kimsenin Türk’ün ve Türkiye’nin yumuşak gücünü zedelemeye hakkı yok” diye bağırmamak elde değil. O nedenle hileli zeytinyağı satan ihracatçı yakalana, alıp götürüle merkeze, rezil edile herkese deme hakkımız vardır. Böcek ilaçlı biber satana “Tüh yüzün yüzülsün bizi utandırdın” diye lanet yağdırma hakkımız da vardır. Devlet de kızıyor ve gerekeni yapmaya çalışıyor. Söz gelimi laboratuvar kontrolleri yapıyor.

Hangi ihraç malı yumuşak gücümüze nasıl bir katkıda bulunmuş veya bu gücü zedelemiş bilimsel araştırmalar yok. İhraç mallarının yumuşak gücümüze etkisi konusunda az sayıdaki araştırma bildiğim kadarıyla sadece Türk TV dizilerinin etkisi üzerine. Öğrendiğim kadarıyla Gümüş dizisiyle Arap ülkelerine başlayan ihracat dalgası yayılmış da yayılmış. Euro Data TV diye bir kurumun raporuna göre Türkiye, dünyada dizi ihracatçısı 10 büyük ülkeden biriymiş.

Arap ülkelerine ihraç edilen Türk dizileri sayesinde “Arapların “Biz Osmanlıyı özledik. Gelip bizi Türkler yönetsin. Onlar gelemiyorlarsa biz hepimiz Türkiye’ye gidelim” diyecek kadar Türk sevdalısı oldukları iddia ediliyordu. İmajımızın bu dizilerle belirlendiğine kesinlikle inananlar işi gücü bırakıp dizilerimizin ‘gerçek Türk’ü’ yansıtıp yansıtmadığını tartışır oldu.

Madem ki Türk dizilerinin bizim yumuşak gücümüze etkisi varmış o zaman bende bu konuda sağda solda konuşulan iki konuda görüşlerimi yazıyorum:

1) Dizilerin oluşturdukları imajın olumlu olmasını sağlamak için düzenlemelere gidilmeli mi?

2.) Türk dizilerindeki temel öğeler neler ve bunlar nasıl bir imaj oluşturuyorlar?

Birinci soru her zaman gündemde olan bir soru. Sadece dizi filmler için değil her türlü basın, yayın ürünü için birileri ‘doğruyu’ bildiklerini, ne millidir? Ne dinidir? Ne uygun ne uygunsuzdur konularında karar yetkisi sahibi olduklarını varsayarlar. Ben onlardan olmadığım için dizilerin oluşturdukları imajın olumlu olmasını sağlamak için düzenlemelere gidilmeli mi sorusuna cevabım basit: Kesin olarak hayır efendim. Buna elbette, evet diyenler de var. Söz gelimi “Dizilerin ihraç malı zeytinyağından ne farkı var bunlar da ‘ihraç ürünü’ olarak denetlenmelidir” diyenler olabilir. Maalesef “Fikir eserleri de diğer ürünler gibi denetlenmelidir” diyenler bol bulunuyor. “Ulusal imajımızı korumak için nasıl zeytinyağına aman içinde makina yağı olmasın diye bakıyorsak ihraç malı dizilere de içinde olumsuz ‘Türk’ mesajı var mı diye bakmalıyız” diyenler de var. Neredeyse dizilerin Dış Ticaret Müsteşarlığı Bölge Müdürlükleri'ne bağlı Dış Ticarette Standardizasyon Denetmenleri Grup Başkanlığı kapsamına alınması, RTÜK’ten ve Türkiye İhracatçılar Meclisi'nden ihracatçı belgesiz dizi ihraç edilmemesi, ekonomi bakanlığının içinde ‘fazla miktarda olumsuz ‘Türk’ mesajı’ olan ihraç malı diziler hakkında tahkikat açması gibi fikirler! yürütülecek. Kabul etmek gerekir ki fikir ürünlerine sansür uygulayarak dışarıda daha olumlu imaj uyandıracağız demek kendi içinde çelişkili bir istektir. Sağır sultan bile duydu bir ülkenin dışarıdaki imajı o ülkede ne kadar çok sansür varsa o kadar olumsuz oluyor. Zaten bu sansürün nasıl yapılacağı da bir başka muamma. Ne yapacağız yani esas kız, esas oğlan, kötü kadın, kötü adam gibi standart karakterlerin ‘olumlu’ Törkiş versiyonlarını mı geliştireceğiz. Yahut Türkiye’de kötü kız/kötü oğlan yoktur sadece esas kız esas oğlanın aşkı vardır mı diyeceğiz. Türkler şu kötülükleri yapar bunları yapmaz diye normlar mı geliştireceğiz? Geçin efendim.

Şimdi gelelim ikinci soruya. Türk dizilerindeki temel öğeler neler ve bunlar nasıl bir imaj oluşturuyorlar? İşte araştırma konusu. Bu soruya cevap bulabilmek için saatler boyu TV dizileri izledim. İçim dışım aşk ve entrika doldu. İhanete uğramamak için süpermarkette tezgahtarları gözetler, arkama bakar, konuşurken kim dinliyor diye işkillenir oldum. Ben ‘Turkish Soap(1)’ operaları denilen bu dizi filmleri seyretmemiştim. Dolayısıyla uzaydaki kara delikler hakkındaki bilgim yerli dizilerin konuları, sanatçıları, tiplemeleri hakkındaki bilgimden çoktu. Meğer biz neymişiz? Meğer ben bu yaşa geldim bizi hiç tanımamışım. Diziler rüyalarıma girer oldu. Bir de bunları TV Türkleri veya Türkiye’yi tanımayan biri olarak seyretmeye çalıştım ki yumuşak gücümüze faydası mı var zararı mı irdeleyebileyim. Bu kolay değil. Sonuçta övünmek gibi olmasın ben Türk’üm. Yine de kendimi çekip öyle seyrettim. Dolayısıyla dizilerden aldığım mesajlar hakkındaki görüşlerimi bir yabancı yazıyormuş gibi okumaya çalışın.

Ben bu yazı dizisini 4 Mart tarihinde tamamlamıştım. Ertesi gün, yani 5 Mart’ta Dubai merkezli MBC kanalı, bünyesinde bulunan kanallarda yayınlanan tüm Türk dizilerini yayından kaldırmaya karar vermiş. Bunu ‘Basında çıkan diziler Arapları Türk yaptı’ diye yazı yazanlara kızdıkları için yaptıklarına eminim. Olsun bir kere seyrettiler kaçak maçak bulur gene seyrederler. Ben artık günde bir kaç saat soap-opera seyretmeden duramıyorum. Ben dursam hanım durmuyor. Haftaya bizim dizilerdeki alışkanlık yapan öğeleri de irdeleyip bu konuyu kapatacağım. Şimdi müsaadelerinizle televizyonda esas oğlana kötü kız aşk tuzağı kuruyor kaçırmak istemiyorum.
Sağlıcakla kalın

-----------

(1) Bu tür dizilere İngilizce ‘Soap Opera’ yani sabun operalar deniliyor. Türkçesi pembe dizi. Bir zamanların radyo tiyatrolarına reklam veren firmalar sabun imalatçıları olduğu için bunlara sabun opera lakabı takılmış. Türkçemizde ‘hafif aşk’ edebiyatı olduğu için veya hanımlara hitap ettiği için pembe denildiğini söyleyenler var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019