Yükselme trendi önündeki risk
Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım
Sene başından bu yana çizmeye çalıştığımız, merkez bankaları ve hükümetler tarafından yürütülen küresel reflasyon çabalarıyla diplerden toparlanan ekonomiler ve yükselme trendinde olan hisse senedi piyasaları şeklinde özetleyebileceğimiz büyük tabloda henüz önemli bir değişiklik olmadığını söyleyebiliriz.
Piyasaların zaman zaman düzeltme dönemlerine girmesinin kaçınılmaz olmasının yanında yükselme trendinin değiştiğini söylemek için erken olduğunu düşünmeye devam ediyoruz. Bununla birlikte bu trendi sekteye uğratabilecek çeşitli riskler arasında dünyada para politikalarının (belki de piyasalardaki düzelmeye kanarak) erken normalleşmesi bizce en başlarda yer alıyor. Fakat bu riskin henüz yüksek boyutlarda olmadığını düşünüyoruz.
Önceki yorumlarımızda belirttiğimiz gibi İsrail ve Avustralya Merkez Bankaları faiz artırımlarına giderek normalleşme sürecindeki merkez bankaları arasında öncü oldular. Bu kervana katılması muhtemel bir sonraki ülkenin Norveç olduğunu öngörüyoruz. Bu bağlamda Avustralya'daki sürpriz faiz artırımına hisse senedi piyasalarının da Avustralya para birimi gibi olumlu tepki verdiğinin altını çiziyoruz.
Tüm bunların yanında FED'in alışıldık olmayan para politikası önlemlerini kademeli olarak geri çekeceğine dair bazı FED guvernörlerinin söylemleriyle çıkış stratejilerine yönelik beklentiler oluşuyor. Fakat aynı zamanda bu çıkışın zamanlamasına ve şekline yönelik belirsizlikler devam ettiğini geçen haftaki gibi tekrarlamak gerekiyor.
Birçok merkez bankasının ve değişik hükümet yetkililerinin gittikçe daha fazla çıkış stratejilerinden bahsetmesi bizce büyük olan "stratejik" tablodan farklı olarak küçük tablo olan "taktik"te bazı değişiklikler getirmeye devam ediyor.
Türkiye açısından ise Merkez Bankası'nın faiz politikasını önemli bir biçimde değiştirmesinin kısa vadede düşük bir olasılık olduğunu düşünüyoruz. Bunun en önemli sebeplerinden birisi olarak ekonominin yavaş bir toparlanma sürecinde olmasını gösterilebiliriz. Son açıklanan kapasite kullanım oranının da bu görünüm ile uyumlu olduğunu söylemek gerekiyor.
Öte yandan, IMF ilişkileri konusu soru işareti olmaya devam ediyor ve bu konuyla ilgili haber akışının bu hafta artması olasılığı var. Hatırlanacak olursa, bu konuyla ilgili çeşitli ve zaman zaman birbiriyle çelişkili haberler uzun süredir gündeme geliyor. En son Başbakan Sayın Erdoğan, anlaşmayı geciktiren unsurlardan birinde daha uzlaşma sağlandığını ve IMF-Dünya Bankası toplantıları biter bitmez bu görüşmeleri bir sonuca bağlamayı istediklerini açıklamıştı. Biz bu konularda yer alan özellikle de resmi olmayan haberlere ihtiyatlı yaklaşılması gerekiyor.
IMF konusunda yaşanabilecek gelişmeler haricinde bu hafta yurtiçinde en önemli gelişme olarak Perşembe günü Merkez Bankası PPK toplantısı öne çıkıyor. Piyasada beklentiler 25-50 baz puan indirim arasında bölünmüş duruyor. Bizim beklentimiz ise 50 baz puanlık indirim yönünde.
Yurtdışında, ise ABD'de New York Fed ve Philadelphia FED gibi veriler var. Çarşamba açıklanacak Eylül ayı perakende satışlar ise haftanın en önemli ekonomik verisi olmaya aday. ABD'de bu hafta açıklanacak şirket bilançoları (örneğin Intel, Johnson & Johnson, JP Morgan, Citigroup, Goldman Sachs, Google, Bank of America ve General Electric) piyasalar açısından oldukça kritik olacak.