‘Yükselen Pazar’ aşkı biterken Türkiye bedel ödeyecek
Yazının başlığını oluşturan sorunun cevabı Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor çünkü Türkiye, global sermayenin giderek aşka dönüşen yakın ilgisi sayesinde ekonomisini geliştirme şansını yakalamış olan bir ülke. İç tasarruf oranı en düşük ‘Yükselen Pazar’(YP) ülkelerinden biri olan Türkiye. bunun kaçınılmaz sonucu olan dış açığını, 2002’den sonra YP ülkelerine yönelen global sermaye sayesinde finanse edebilmiş. 2002 sonunda iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP), global sermaye ile iyi geçinerek ve küresel oyuna uyum sağlayarak ekonomiyi büyütebileceğini kavradığı için, seçim meydanlarında hala övündüğü bir “başarı hikayesi” ne imza atabilmiş.
Şimdi gelinen noktada yaşanmakta olan gelişmeler bu aşk hikayesinin hicranla sonuçlanabileceğini düşündürüyor. Global sermayenin YP ülkelerine duyduğu aşkı sorgulamaya başladığı ortamda, Türkiye’yi yönetenlerin, aşığından yüz bulamayan sevgili kompleksine kapılarak global sermaye düşmanlığı yapmaya başlaması ise hikayenin kötü bir sonla noktalanması ihtimalini artırıyor.
Global sermayenin YP aşkı
Ekonomideki başarılı performansları nedeniyle ‘Yükselen Pazar’ diye nitelenen ülkeler 2002’den sonra global sermayenin gözdesi haline gelmeye başladı. Global sermayenin YP aşkı 2007 sonrasında yaşanan küresel kriz nedeniyle daha da alevlendi ve bu ülkelere sermaye akışında tam bir patlama yaşandı.
The Economist dergisinin 8 Mart tarihli son sayısında, zengin ülkelerin küresel şirketlerinin YP ülkelerine yaptıkları yatırımın 3 trilyon doları aştığı belirtiliyor. BM Ticaret ve Kalkınma Örgütü(UNCTAD) tarafından derlenen veriler de, YP ülkeleriyle diğer Gelişmekte Olan ülkelere yönelen doğrudan yatırım sermayesinin 2012 yılında Gelişmiş ülkelere yönelen toplamı geçtiğini ve bu durumun 2013 yılında da tekrarlandığını ortaya koyuyor. UNCTAD verilerine göre son üç yılda Gelişmekte Olan ülkelere yönelen doğrudan yatırım sermayesinin toplamı 2.5 trilyon doları buluyor.
Küreselleşme süreciyle birlikte gelişen bu süreçte global sermayenin YP ülkelerine yönelmesi bu ülkelerin ekonomik büyümesini büyük ölçüde hızlandırdı ve kendini besleyen bir doğurgan döngünün oluşmasını sağladı. Gelişmiş ülkelerin krize girmesi de bu döngüyü besledi ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızıyla zengin – gelişmiş ülkelerin büyüme hızı arasındaki fark kriz döneminde 6 puana kadar tırmandı. Gelişmiş ülkelerin krizden çıkmak için para musluklarını sonuna kadar açması ve faiz oranlarını sıfıra yaklaştırması da bu süreci destekledi.
Aşkın gözü kördür
Global sermayenin YP ülkelerine yönelmesinde, bu ülkelerin ancak küresel oyuna katılarak ekonomilerini hızlı büyütme şansını elde edebileceklerini anlamasının büyük rolü oldu. Global sermayenin yönlendirmesiyle oluşturulan küresel arz zincirleri, YP ülkelerindeki ucuz işgücünün tarımdan sanayiye çekilmesini ve büyük ölçekli üretime geçilmesini sağladı. Küresel ekonomi gelişirken YP ülkelerinin doğal kaynaklarının küresel pazarlarda deağerlenmesi de bu süreci besledi.
YP ülkeleri bu süreçte küresel ekonominin önemli bir parçası haline gelirken bu ülkelerin sosyal ve siyasi yapılarının, hukuk düzenlerinin ve etik anlayışlarının gelişmiş ülkelerin standartlarına ne kadar uygun olduğu fazla sorgulanmadı. Aşkın ya da sermayenin gözü kördü sanki, küresel şirketler ve uluslararası yatırımcılar YP ülkelerine yatırım yapmak için adeta yarış ediyordu. Bu yatırım kararları edildi. verilirken yapılan yatırımların getirisi ve fizibilitesi fazla önemsenmiyordu.
Büyüyü FED bozdu
Global sermayenin YP aşkı, sonunda hiç de beklenmedik bir yerden gelen bir uyarı sinyaliyle bozulmaya başladı. ABD Merkez Bankası’nın(FED) 2013 yılının Mayıs ayında aylık tahvil alımlarını azaltarak parasal genişlemeyi sınırlama niyetini açıklaması YP ülkelerine yönelen sermayeyi irkiltti. Global sermayenin YP aşkı yerini YP kuşkusuna bıraktı. YP ülkelerinin ekonomilerindeki yapısal kırılganlıklar, karşılaşabilecekleri toplumsal ve siyasal sorunlar, bankalarının ve şirketlerinin zafiyetleri öne çıkarılmaya başlandı. Bundan böyle ancak küresel kriterlere göre sınıfı geçen ülkelere ve şirketlere yönelme eğiliminin ağır basacağı anlaşıldı.
Dünyada bu eğilim giderek yayılırken, global sermayenin YP aşkından yararlanarak Türkiye’deki iktidarlarını sağlama alanların, “faiz lobisi” gibi uydurma kavramlarla global sermaye düşmanlığına soyunması aşkı kuşkuya hatta yer yer nefrete dönüştürmeye başladı. Türkiye’ye dışardan bakanlarda ülkede siyasi istikrarın bozulduğu, hukuk devletinin bulunmadığı, yolsuzlukların iktidarın tepelerine uzandığı izlenimi güçlendi. Bunun bedelini bakalım nasıl ödeyeceğiz.