Yüksek faizi sevmiyorum
Son beş senede ortaya çıkan resmi sevmiyorum. Sevmiyorum çünkü o resim faizlerin belirgin biçimde yükseldiğini gösteriyor. İki grafik veriyorum. İlkinde Merkez Bankası’nın (TCMB) bankalara borç verdiği paranın ortalama faizinin Mayıs 2013’ten bu yana hareketi gösteriliyor.
İkincisinde ise lira cinsinden tüketici kredisi faizinin aynı dönemdeki seyri yer alıyor (her iki faiz de aylık ortalama olarak ölçülüyor.) Son beş yılda TCMB faizi yüzde 4.5’ten yüzde 13.5’e yükselmiş durumda. Arada bazı düşüşler var. Ama o düşüşler kalıcı olamamış ve son beş yılda TCMB faizi tam dokuz puan sıçramış. Üstelik 2016 sonbaharından itibaren kesintisiz olarak yukarıya tırmanıyor. Benzer sevimsiz bir eğilim tüketici kredisi faizinde de gözleniyor. Dönem başında yüzde 10 olan tüketici kredisi faizi, dönem sonunda yüzde 19.6’ya sıçrıyor.
Her iki faizin de seyri, son beş yılda, en azından son beş yılın önemli bir kısmında ekonomide bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor. Göz önündeki vakayı kabul etmeyip onunla kavga etmek istiyorsanız, ana sorumlu olarak darbe girişimini gösterebilirsiniz. Oysa tüketici kredisi faizi, işin öyle olmadığını net biçimde ortaya koyuyor. Darbe girişimi öncesinde tüketici kredisi faizi belirgin bir yükselme eğiliminde çünkü.
Bu köşede uzun süredir ekonomimizde biriken kırılganlıklara dikkat çekmeye çalışıyorum. Kırılganlıkların temelinde ekonomimizi potansiyelinin çok ötesinde büyütmeye çalışmak yatıyor. Böyle bir çabanın hem bizim geçmiş deneyimlerimizden hem de bize benzer ülkelerin sayısız deneyimlerinden nafile bir çaba olduğunu bilmemize karşın. Sürdürülebilir olmayan bir durum, elbette bir süre sürdürülebilir, o süre kısa da olmayabilir. Ama beraberinde kırılganlıklar birikir.
Mesela o kadar hızlı kredi genişlemesine gidersiniz ki, mevduat artışı kredi artışına yetişemediği için, durmadan dışarıdan borçlanmak zorunda kalır, kredi-mevduat oranını sıçratırsınız. Türkçesi; olası bir dış kaynak girişi probleminde, kredi muslukları birden kesilir; ani fren, emniyet kemeriniz takılı olmadığı için kafa travmasına yol açar. Mesela şirketler kesiminin dış borcu çok artar. Yurtdışında faizlerin yükselme eğilimi şiddetlenirse, dış kaynak (döviz kaynağı bulabilme) sorunu ortaya çıkar, bilançonuz döviz cinsinden borç tarafına çok fazla “yatık” olduğu için, şirketler aniden frene basmak zorunda kalır. Tüm kesimler travma yaşar.
Süreç içinde enflasyon da yükselir; beraberinde zaten artan risk nedeniyle bir de faiz yükseltir.
Ben yüksek faizi sevmiyorum. Sevmiyorum çünkü arkasındaki nedenleri sevmiyorum.
Sevmiyorum, çünkü sürekli artan faiz ekonomide işlerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Ben olsam, vakayla barışır, yüksek faizin arkasındaki nedenlere çözüm bulmaya çalışırdım. Kavga işe yaramıyor… Arada olan ağırlıkla emekçilere oluyor. 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler bayramınız kutlu olsun.
Not: Faiz grafiklerinde incelenen dönemin bitiş tarihini Haziran 2018 aldım. TCMB’nin mayıs ve haziran aylarındaki faizi dolayısıyla şu andaki faizi (yüzde 13.5) oldu. Tüketici kredisi faizi 20 Nisan haftasında yüzde 18.9 düzeyindeydi. Onu da (muhafazakâr bir tahminle) mayıs ve haziran ayları için yüzde 19.6 olarak gösterdim.