Yüksek faiz döneminden mali sıkılaşmaya
TCMB’nin yürüttüğü sıkı para politikasının ana aracı olan politika faizinde zirveden dönüş tartışılırken, maliye tarafındaki önlemlerin günbegün artış kaydettiğine şahit olmaktayız.
Bu hafta sonu da Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Doğrudan vergilendirme alanında önemli bir adım olarak nitelendirilecek bu karara değinmeden önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Yılmaz’ın bir TV kanalına vermiş olduğu demeçten de bahsetmek isterim.
Sayın Yılmaz, dezenflasyon programı konusunda; “Politikalarımız kararlı şekilde uygulandı. Özellikle uluslararası kuruluşların not artışları, CDS’lerdeki gerilemeler farklı noktada olduğumuzu gösteriyor. Politikalar gündelik değişecek şeyler değil. Sonuç almaya başladık. Programımız çalışıyor. Risklerimiz azalıyor. Dezenflasyon sürecine girmiş durumdayız. 3 ayda 23,5 puanlık düşüş var enflasyonda” ifadelerini kullandı. Yine konuşmasının devamında enflasyon ve kredi risk primindeki düşüşe vurgu yaptıktan sonra maliye politikalarına değinerek, deprem harcamalarının bütçe üzerindeki etkisini ve ciddi bir mali disiplinle hareket ettiklerini vurguladı.
Deprem harcamaları bütçede erozyon yarattı
Bir yılı aşkın süredir devam eden dezenflasyon programının ana unsuru TCMB’nin para politikaları üzerinde şekillenmişti. Bu esnada Kamu Harcama ve ilk Vergi Paketi de maliye politikasının önemli hamleleri olarak karşımıza çıkmış; ancak deprem harcamalarının bütçede yarattığı erozyon ve vergilendirmenin temelindeki kayıt dışılık hissedilebilir bir etki yaratılmasına engel olmuştu.
Gerek Sayın Yılmaz’ın açıklamaları gerekse de kamuoyundan -özellikle reel kesim tarafındangelen serzenişler ise sene sonunda politika faizinde iniş patikasına doğru geçişin olacağını gösteriyor. Ancak bu cümlemden enflasyonda belirgin düşüş yaşanmasa dahi sıkılaşmanın sonuna gelindiği gibi bir anlam da çıkarılmamalı. Çünkü gerek TCMB’nin yan araçlarıyla piyasaya müdahalesi gerekse de vergi ve yükümlülükler noktasında alınan mali önlemler enflasyonda beklenen gerçekleşmeden sıkılaşmaya son verilmeyeceğini de göstermekte.
İstisna ve muafiyetlere yönelik bir karar
Bu noktadan hareketle Kurumlar Vergisi’ndeki yeni düzenlemenin Bakan Şimşek’in de ifade etmiş olduğu üzere, doğrudan vergilendirmede en önemli harcama kalemlerinden biri olarak karşımıza çıkan istisna ve muafiyetlere yönelik bir karar olduğunu söyleyebilirim.
Bu bakımdan tebliğdeki değişikliğin ana maddesi mükelleflerin ödeyecekleri kurumlar vergisinin beyan ettikleri kazancın indirim ve istisnalar düşülmeden önceki tutarının yüzde 10’undan aşağı olamayacağına yönelik.
Bu karara yönelebilecek en önemli eleştirinin önünü kesecek kısım ise yeni işe başlayanlardan 3 yıl asgari vergi alınmayacak ve mevcutta yatırım teşvik belgesi olan mükelleflerin haklarının korunacak olmasıdır. Yine bu değişiklikte, bazı istisna ve indirimler de kapsam dışı bırakılmış:
İştirak kazançları, emisyon primi, teknokent kazançları ve serbest bölge kazanç istisnaları ile Ar-Ge ve tasarım indirimleri kapsam dışında olacak. Bu kısımdan da anlaşılacağı üzere yatırım ve girişim ortamı açıkça korunmaktadır.
Yine yurt dışı kurumlara verilen bazı hizmetlere yüzde 80 kazanç indirimi sağlanmasını da bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Artırımlı kurumlar vergisi uygulanacak
Türkiye’nin büyük yatırımlarından elde edilen kazançlara ise artırımlı kurumlar vergisi uygulanacak. Bu vergi oranı reel sektör için yüzde 25, banka ve finans kurumlarında yüzde 30, ihracat yapan firmalarda yüzde 20, halka açık şirketlerde yüzde 23, imalatçılarda yüzde 24 olacak. Banka ve finans kurumlarında olduğu gibi yap-işlet-devret modeli ile kamu özel işbirliği projeleri kapsamında elde edilen kazançlardan yüzde 25 yerine yüzde 30 kurumlar vergisi alınacak.
Yine uzunca bir süredir ödemelerin döviz kuru üzerinden yapıldığı YİD modelleri, önemli bir tartışma konusuydu. Bu kesime getirilen ilave yüzde 5 kurumlar vergisinin de bu açıdan önemli olduğunu düşünüyorum.
Söz konusu tebliğ, bana göre dezenflasyon politikasının başından bu yana alınmış en köklü düzenleme gibi duruyor. Dolayısıyla atılan bu adım, hem bütçe gelirlerini hem de doğrudan vergileri arttırıcı yönde olması bakımından da önemlidir.