Yüksek cari açık büyümede freni mecburi kılıyor
Bu hafta 2 önemli veri açıklandı. Birincisi Kasım ayına ilişkin Ödemeler Dengesi rakamlarıydı. İkincisi de dün açıklanan 2013 tüm sene bütçe gerçekleşmeleri oldu. İki veri de Türkiye’nin görünen kırılganlıklarının arttığı bu dönemde her zamankinden daha fazla önem taşımakta. Öncelikle %4 civarında büyüdüğümüz 2013’de cari açığımızın ne seviyede gerçekleştiği, aynı oranda büyüme hedefi olan bu sene ne kadar açık vereceğimiz konusunda önemli bir gösterge olacak. Bütçe dengesi ise, zaten cari açık bakımından sorunlu olan ekonomimizde çifte açık (twin deficit) riskinin var olup olmadığını göstermesi açısından önemli.
Her ne kadar piyasalar ters yönde hareket ettiyse de, esasen Kasım ayı cari açığı beklenenden daha iyi geldi. Açık geçen senenin aynı ayına göre 140 milyon dolar kadar azalarak 3.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Halbuki, bu sene Nisan-Ekim ayları arasında cari açık geçen senenin aynı aylarına göre ortalama 1.2 milyar dolar daha yüksek seyretmişti. (Bu durumda altın ticaretinin önemli bir payı var. İlk 11 ayda Türkiye nette 8.1 milyar dolar altın ithal etmiş bulunuyor.)
Her şeye rağmen Kasım’da yabancı fon akımlarının devam ettiğini ve hatta nette MB’nın rezervlerini artırdığını görüyoruz. Öte yandan Aralık ayında, hızla artan kurların da işaret ettiği gibi, bu durumun terse döndüğünü ve MB’nın rezervlerinin 4 milyar dolar kadar azaldığını da biliyoruz. Açıkçası, mevsimsel nedenlerle artış göstermekte olan cari açığın finansmanında önümüzdeki dönemde bir rahatlama olması da zor gözüküyor, özellikle düşük faiz politikası, artan siyasi riskler ve global ölçekte ABD’ye kısmi para dönüşü olgularını dikkate aldığımızda. Bu da bize, bugünkü şartlarda daha düşük ve kalıcı bir cari açık oranı için büyümeden ciddi şekilde feragat edilmesi gerektiğini göstermekte. Nitekim, bu konu önceki gün IMF’nin blogunda bir bilgi notu şeklinde de gündeme getirilmiş bulunuyor. Söz konusu yazıda, IMF’nin Türkiye hakkındaki yıllık incelemesine atıfta bulunarak, bugünkü şartlar altında Türkiye için sürdürülebilir bir cari açığı sağlayacak büyüme oranının %2.75-3.50 arasında olduğu iddia edilmekte. (Yazıda bir cari açık oranı telaffuz edilmese de, buradan Türkiye için “sürdürülebilir” cari açık oranının %5’ler civarında olduğu sonucuna varılabilir. 2013’de ise cari açığımız altın ticareti dahil %7.4 olacak!)
Açıkçası, siyasi risklerin getirdiği güvensizlik ortamı, kurlardaki artış, yılbaşında yapılan zamlar ve ana ihracat piyasamız olan AB’deki toparlanmanın zayıflığı gibi nedenlerle, zaten bu sene büyüme hızının %3’ün üzerine çıkması imkansız. Bu tesbit önemli çünkü bu aynı zamanda (IMF’nin iddiasıyla) “sürdürülebilir bir cari açık düzeyi” anlamına geliyor. Ancak, bu büyüme hızının Türkiye’nin potansiyel büyüme hızının çok altında olmasının yanısıra, 2013’de %4 büyümeye rağmen artmış olan işsizliğin bu sene daha da hızlı bir şekilde artmasına yol açacağı da çok açık.
IMF bilgi notunda dış açığın büyümeyi sınırlandırması sorununun ancak kamu ve özel sektör tasarruf oranını artırmak suretiyle aşılabileceğini öne sürmekte. Bu bağlamda, bütçe gelişmeleri özel bir önem kazanmakta. 2013’de bütçe açığının milli gelire oranı %1.2 seviyesinde gerçekleşmiş olacak. Bu iyi bir oran olmakla birlikte daha önemlisi bütçenin gelir kaynaklarının ne kadarının kalıcılık arz ettiği, ve giderlerinin de ne kadarının ihtiyari olduğu (diğer bir ifadeyle “operasyonel bütçe dengesi”nin ne olduğu). İMF’ye göre 2005-2007 yılları arasında bütçe harcamalarının %47’sini oluşturan ihtiyari olmayan harcamalar 2012 yılında %57’e yükselmiş durumda. (2013 yılında bu oran daha da artmış bulunuyor.) Bu durum ise kamunun tasarruf etme kapasitesini azalttığı gibi bütçe esnekliğini de ciddi şekilde kısıtlamakta. (Bütçenin esnek olmasının gerektiğinde maliye politikasının devreye girerek konjonktürel dalgalanmaları en aza indirgemek suretiyle ekonomide istikrar ve dolayısıyla da tasarruf oranlarında da kalıcı bir artış sağlayacağı düşünülmekte.)
Bütçe esnekliğini sağlama yönünde İMF’nin 5 önerisi söz konusu: Kamu istihdamındaki artışı sınırlamak, maaş artışlarının endekslemesini daha esnek kılmak, emeklilik sistemini tekrar reforma tabi tutmak, elde edilen artı gelirleri harcamayıp tasarruf etmek ve geçmişteki sapmaları da dengeleyecek şekilde daha kısıtlayıcı bir harcama tavanı yapısı kurmak. Ancak, önümüzdeki seçim döneminin reel politiğini dikkate aldığımızda, bu önerilerin kısa ve hatta orta vadede hayata geçirilmesinin çok zor olduğu söylenebilir.