Yüksek ahlaklı otoriter sistem kurma gayretleri
Herşey peşpeşe oluyor, insan nereden başlayacağını bilemiyor. Bir baktık, Cumhurbaşkanımız TÜ- SİAD Başkanı Haluk Dinçer’in, bir gazeteciyle sohbetinde derneğin olağan muhatabının Başbakan olduğunu söylemesi karşısında esti, gürledi. Onlar beni muhatap almazlarsa, ben onları hiç almam anlamında sözler sarf etti. Ardından Başbakanımız, eğer Cumhurbaşkanımızı muhatap almıyorlarsa, ben de onları muhatap almam dedi. Aslında TÜSİAD Başkanı’nın sözleri, Anayasamızın söylediğini tekrarlamaktan ibaret. Ama Cumhurbaşkanımızın Anayasa ile arası iyi değil. Parlamenter sistemi benimsemiyor, ben çoğunluğun oylarıyla seçildim, öyleyse icra yetkisi benimdir, sembolik yetkilerle gücümün kısıtlanmasına tahammül edemem diyor. Parlamento aracılığıyla yasal temelde başkanlık sistemine dönüştüremediği devlet yapımızı, fiili durumlarla değiştirmeğe çalışıyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Başbakanımızın da itirazı yok, tam tersine yardımcı olmak gayretinde.
Bu tartışma bitmeden, yılbaşı tartışmaları içine girdik. Diyanet İşleri Başkanımız yılbaşı pagan adetidir, sakınalım diyerek gençlerimizi tüketim ve eğlenceye düşkünlüğünden uzak durmaya çağırdı. Tüketim ve israfa bu kadar karşı olduğuna göre herhalde gençlerimize örnek olmak için lüks Mercedes makam aracını Papa’nın ziyaretinden mülhem Renault Symbol ile değiştirme hazırlığı içindedir. Eşanlı olarak da Milli Eğitimimiz de ahlaklı nesiller yetiştirmek için yuvadan başlayarak çocuklarımıza daha sağlam ahlak terbiyesi vermek için program yaptığını ilan etti.
Tabii, bir de bitmek tükenmek bilmeyen bir paralel yapı mücadelesi var. Daha önce de ifade ettim, paralel yapı artık tüm muhalifl eri ihanet içinde göstererek onları baskı altına almak, kamu görevlerinden temizlemek için başvurulan bir kalıba dönüşmüş durumda. Bir kişinin eylemi iktidar katında rahatsızlık yaratıyorsa, kendisi önce “paralelci” ilan ediliyor. Sonra da “etkisizleştiriliyor.” Bütün bunları birleştirip, tek bir açıklama çerçevesine oturtmaya çalıştığınız zaman ortaya pek memnun edici olmayan bir resim çıkıyor. Anahatları şöyle: iktidarımız toplumda özerk olan ve kendisinden farklı şeyler söyleyebilen bir sivil toplum yapısı istemiyor. Çoğunu kendisinin yarattığı topluluklardan oluşan ve kendisine “biat” edenlerle bir sorunu yok. Hakim olamadığı topluluklar karşısında ise büyük asabiyet ve hoşgörüsüzlük sergiliyor, onları aşağılıyor, çoğu zaman onları paralelin parçası olmakla ya da onlara hizmet etmekle suçluyor. Bu arada da itaatkar, sorgulayıcı olmayan, muhafazakar kuşaklar yetiştirerek gelecekte de kendisinin egemen olacağı bir düzenin temellerini atmaya yöneliyor.
“Yüksek ahlaklı?” otoriter düzen kurulabilir mi? Onu zaman gösterecek ama ciddi bir gayret gösterildiği konusunda pek tereddüdüm kalmadı. Siz ne dersiniz?