YPG, ABD’ye kendisine verdiği desteği durdurması için fırsat yarattı

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Emeritus Professor İlter Turan her birimizin kaybolmuş hissettiği geçen haftaki yoğun dış ilişkiler gündeminde Türkiye'yi etkileyen konularla ilgili temel konuları ele alıyor...

AB Zirvesi'nden çıkan kararı nasıl değerlendirmek gerekir?

Görünen o ki, Avrupa Komisyonu (AK) yetkililerinin, müzakerelerin durması konusunu ele almak isteyen Almanya öncülüğündeki birkaç üyenin cesaretini kırmasıyla, AK ile üyeler arasındaki görüş farklılıkları açığa çıktı. Kanımca AK iki şey yapmaya çalışıyor: Birincisi, müzakerelerin askıya alınması halinde yeniden canlandırılmasının zor olacağının bilincinde. Buna karşılık, askıya alma kararı verilmezse, gelecekte Türkiye’nin AB şartlarına uyması halinde, üyelik müzakereleri yeniden başlatılabilir. İkincisi, AK, müzakerelerin askıya alınmasının kötü bir fikir olduğunun bilincinde olan ancak akıllı bir siyasetçi olarak bunu alenen söylemenin siyaseten zor olduğunu düşünen Angela Merkel gibi politikacıların işini kolaylaştırabilir. AK'nin askıya almayalım tutumunu benimsemesi, Merkel’in siyaseten ilan etmek mecburiyetinde olduğu “askıya alalım” ile “müzakerelere devam” farkını “askıya almayalım”temelinde çözüme bağladı.

ABD ile devam eden vize görüşmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ABD tarafından getirilen vize verme işlemlerinin durdurulması konusundaki gelişmeler, geçen hafta bu sütunda bahsettiğimiz yönde seyretti. İki ülke de kilitlenmeyi çözmek için yapılması gerekenleri müzakere edecek ekipler görevlendirdiler. Anlaşıldığı kadarıyla, Türk tarafı, izlediği telefon iletişiminin alışılmadık olduğunu ve yerel elçilik personelinin sorgulanmasını gerekli kıldığını gösteren bazı kanıtlar sundu. Amerikan tarafı bu kanıtları Amerikan makamlarına götürmeyi kabul etti. Ancak geçtiğimiz hafta da belirttiğimiz gibi, kararın siyaset seviyesinde verilmesi gerekiyor; bürokratlar yalnızca mesaj ve kanıtları değerlendirme ve önerilerini siyasi otoriteye sunma hizmeti verebilirler. Belki daha ayrıntılı ek kanıtlar talep edilecektir. Ancak, Amerikalıların ve Türklerin vizelerin karşılıklı verilmesine tekrar işlerlik kazandırmak amacıyla birbirleriyle konuştuğu bir mekanizmanın kurulmuş olması önemlidir. Ortak bir anlayışa ulaşılacağını ümit ediyorum. Şu anda en önemli husus, siyasi liderlerin, sorunu kamuoyu önünde tartışma konusu yapmayıp, teknik bürokratik bir sorun düzeyinde kalmasını sağlamalarıdır.

Suriye'deki savaş Türkiye ile ABD arasında problem olmaya devam ediyor...

Suriye'de gelişmeler ilginç bir aşamaya ulaştı; ISIS'in başkenti bir yandan Amerika’nın desteklediği Suriye Demokratik Güçleri (SDG), diğer yandan Rusya’nın desteklediği Suriye hükümet güçleri tarafından ele geçirilmiş bulunuyor. Kentin, önemli bir bölümü PKK ile yakın ilişki içinde olan Kürt unsurlarının hakim olduğu SDG tarafından kurtarılmış gibi görünüyor. Bu unsurlar Abdullah Öcalan'ın afişlerinin sergilendiği gösteriler düzenlediler. Bu gelişme, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin geçmişe göre daha da zorlaşmasına neden olabilir. Ancak şimdi ISIS’in "başkentini" ele geçirme görevi tamamlandığına göre, YPG’nin bir terörist hareketle bağlantıları kanıtlayan bu gösteriler, Amerikalılara YPG ile olan bağlarını gevşetme fırsatını verebilir. Bir terör örgütünün açıkça desteklendiği hususu göz önüne alındığında, artık Amerikalıların ellerinde "Size destek olmamızın nedeni bu değildi" diyebilecekleri bir gerekçeleri var. Here halükarda, görev tamamlandıktan sonra SDG ile kurulan yakın bağların kademeli olarak azalacağını düşünüyorum. Fakat unutmamalıyız ki Suriye'de yaşananlar Irak'la da yakından ilişkili.

Peki, Irak'ta neler oluyor? Bağımsız bir Kürt devleti hala mümkün mü?

Irak'ta referandum çok azımızın tahmin edebileceği gelişmelere yol açtı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) artık Irak'taki merkezi hükümetle uzlaşmak isteyenlerle tek taraflı bağımsızlık ilan etmeyi tasarlayanlar arasında bölünmüş durumda. Gerçek şu ki, Kürt güçler Kerkük'ten çekilmiş bulunuyor. Artık yasal olarak Kürt bölgesine ait olmayan topraklarda Irak hükümetinin kendi otoritesini kurma fırsatı ortaya çıktı. Bu topraklar bunda sonra pazarlık konusu olmayacaktır. Hatta ben Kerkük için planlanan referandumun da bundan sonra yapılacağından şüpheliyim. Dahası, merkezi Irak hükümeti üstün bir konuma geçtiğinden, KBY'nin taleplerini karşılama konusunda giderek daha isteksiz olacaktır. KBY'nin bağımsızlık ilan etme isteğine neredeyse hiçbir uluslararası destek bulunmadığı açıkça görülüyor. Daha sempatik bir yaklaşım sergilemesi beklenen ülkeler bile KBY'nin bağımsızlığından yana olmadıklarını belirttiler. Irak’ta olanların tümü Suriye'de olanları kaçınılmaz olarak etkileyecek önemli değişiklikler. Irak'ta bölgesel bir hükümete sahip bir Kürt bölgesi var. Suriye'de ise, gelecekte daha büyük bir Kürt oluşumunun parçası olma umuduyla yerel özerklik isteyen birbirinden kopuk küçük bölgelerin varlığı söz konusu. Şimdi Irak’ta bağımsız devlet kurulması ihtimalinin ortadan kalkmasıyla, Suriye Kürtlerinin özerklik iddialarında ısrar etmeleri zorlaşacaktır. KBY'den destek alma veya uluslararası çevrelerde dostane bir yaklaşım görme ihtimalleri oldukça düşük. Bu durumda ABD de, Suriye'deki Kürt özerk bölgeleri fikrinin uygulanabilir olmadığını kabullenme yönünde baskı görecektir.

Mevcut S-400 satış anlaşmasıyla ilgili gelinen durum Rusya’yla aramızı bozar mı?

İlk ödemenin yapıldığı söylenmekle birlikte, S-400'lerin satın alınmasıyla ilgili anlaşma tamamlanmış olmaktan oldukça uzak. Türkiye’nin yurtdışından silah teminiyle ilgili tarihine bakarsak benzer durumlar ortaya çıkmıştır. Müttefikleri silah satışını durdurduklarında Türkiye ihtiyaçlarını diğer kaynaklardan temin etmeye çalışmıştır. Tabii ki S-400'ler standart silahlardan ayrılıyor çünkü bunlar silah sistemleri. S-400'ler Türkiye'nin şu anda sahip olduğu NATO’ya entegre sistemlerin tamamen dışında. Bu niteliği sistemin gelecekte sürdürülmesi veya genişletilmesini zorlaştıracaktır. Ancak müttefikleri Türkiye'nin savunma ihtiyaçlarını karşılamaya istekli olmadığı sürece, Türkiye farklı tedarikçiler aramaya devam edecektir. Eninde sonunda mevcut siparişten vazgeçilecek olursa, sözleşmeyi feshetme koşulları müzakere edilir. Neyse ki, dünya silah piyasalarında S-400’lere olan talebin oldukça güçlü olduğu görülüyor. Türkiye vazgeçse de bu sistemi satın almak isteyen başka ülkeler var. Her halükarda, silahların yakın tarihte teslimi ve faaliyete geçmesi mümkün görünmüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019