Yönsüzleşmiştik şimdi de yalnızlaşıyoruz

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Türkiye ekonomisinin bir süredir yönsüzleştiğini ısrarla söylüyorum. Yönsüzleşmenin 2008 krizi ile başladığı söylenebilir. Bu tarihten sonra ekonominin gözle görülür biçimde yönsüzleştiği doğrudur. Ama bu evrenin başlangıcını birkaç yıl geriye götürmek doğru olur. Kendi adıma, ekonominin yönünün kaybedilmesinin, yani yönsüzleşmenin temel taşlarının 2000’li yılların başında uygulanmaya başlanan IMF destekli istikrar programının sonlandığı 2006 yılından itibaren döşendiğini düşünüyorum. 2001 krizi ve sonrasında uygulanan IMF destekli istikrar programı belki biraz can yaktı ama ekonomiye en azından istikrar doğrultusunda bir yönlenme verdi. Bilindiği gibi önden doldurmalı, ciddi kaynak destekli bir program uygulandı. Merkez Bankası bağımsızlığı, kamu mali dengesi, kamu tasarrufunun devreye sokulması, finansal kurumsal yapının yeniden düzenlenmesi gibi bir dizi önlem uygulamaya aktarıldı. Uygulamanın ilk adımları da başarıyla atıldı. Ama, ekonominin düze çıkacağı az çok belli olmuşken programdan sorumlu olan koalisyon dağıldı. Seçim gündeme geldi. Yapılan seçim sonucunda tam anlamıyla bir siyasi tasfiye yaşandı. Yeni bir siyasi parti hüviyeti taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi ile bir önceki seçimde parlamento dışında kalmış olan Cumhuriyet Halk Partisi parlamentoya girerken öteki partiler parlamento dışında kaldılar. AKP tek başına iktidar oldu. Yeni iktidar ilk adımında ciddi bir siyasi feraset örneği verdi. Yürütülmekte olan istikrar programının öncelikleri ve disiplini devam ettirildi. Programın içerdiği yönlenme özü itibariyle aynen kabul edilip, sürdürüldü. Dolayısıyla ekonomi 2001’den başlayıp IMF destekli programın sonlandığı 2006 yılına kadar yönü tanımlanmış bir parkurda hareket etti. 

O dönemi yaşayanlar hatırlar. 2006 yılında uygulanmakta olan programın sonuna yaklaşılırken IMF bağlantısının şu veya bu şekilde devam ettirilmesinin gerekebileceği görüşü gündeme geldi. Yoğun sıcak para trafiğine muhatap olan Türkiye ekonomisinde IMF’nin, en azından resmi danışman sıfatıyla, bir süre daha devrede kalması gerektiğini savunanlar oldu. Siyasi iktidar bu görüşleri benimsemedi. 2006'dan itibaren yola tek başımıza devam etmemize karar verildi. Aslında bana kalırsa beklenen oldu. Bir ekonomiyi yönlendirme bilgisi, becerisi ve tecrübesi zayıf kalan, bu yönde donanımlı bir kadrosu olmayan, öngörü ve hedefleme hazırlığı bulunmayan siyasi iktidar ekonomiyi adeta kendi haline bıraktı. Böylece yönsüzleşmenin ilk adımı atılmış oldu. Hemen arkasından da küresel kriz geldi zaten. Türkiye ekonomisi ne yöne ve nasıl hareket edeceği konusunda yönsüz kaldı. Önce iktisadi kriz ve durgunluk sonra da bölgesel sıcak çatışmanın yörüngesine giren ekonomi hepten yönsüzleşti. 

Her ne kadar döneme damgasını basmış olan egemen iktisat düşüncesi piyasa ekonomilerinin kendi yönlerini kendilerinin bulma becerisine sahip olduğunu söylese de uygulamada böyle bir becerinin söz konusu olmadığı bilinir. Tersine, yol gösterilmeyen, yön verilmeyen piyasa ekonomilerinin reel üretim alanından uzaklaştıklarına, para alanına sıkıştıklarına , kısa vadeli ve spekülatif nitelikli hareketlere savrularak yönlerini yitirdiklerine ilişkin çok sayıda örnek vermek mümkün. Türkiye ekonomisinin son on yılının ana hatlarıyla bu çerçevede tanımlanabileceğini düşünüyorum. Ekonomi kısa vadeli sermaye girişlerine bağımlı hale gelmiş, istikrarsız ve yönsüz bir parkurda hareket etmektedir. Yönsüzleşme büyüyememe gibi bir sorun üretmiş ve ekonomiyi orta gelir tuzağına sürüklemiştir. 

Şimdilerde ekonomide yaşanan yönsüzleşmeye ek olarak siyasette de “yalnızlaşma” sorununun içine yuvarlanmış durumdayız. Aslında yalnızlaşma sürecimiz pek de yeni sayılmaz. Bir süredir yakın çevremizden başlayan, bunun da ötesine taşmaya niyetli olduğumuz izlenimi veren çatışmacı, bulaşıcı bir dış siyaset izlediğimiz kanaati var. Doğru veya yanlış bu algı uluslararası arenada bizi yalnızlaştırıyor diye düşünüyorum. Almanya’nın son girişimi bunun tipik bir örneği. Almanya’nın Ermeni tehcirini soykırım olarak niteleyip bunu kendi parlamentosunda bir karara dönüştürerek dünyaya ilan etmiş olması siyaseten yalnızlaşmamızın son ve en etkili aşamasıdır diye düşünüyorum. Tamam, bu karar kabul edilemez nitelikte hatalar taşıyor. Tamam, bu karar art niyetli ve iyi niyetle bağdaşmıyor. Tamam, bu yaklaşım en üst dereceden protesto edilmeli, gereken cevap verilmelidir. Ama bu adımın belli bir sürecin sonu olduğunu ve bizi daha da yalnızlaştırdığını da görmemiz gerekiyor. 

Ekonomideki yönsüzleşmeyi ve siyasetteki yalnızlaşmayı bir birini besleyen iki hastalık olarak görmek zorundayız. Meseleyi acile kaldırıp, gereken tedavi ve bakımı yapmazsak sonu daha da kötü olur diye düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018