Yönetimin normları
Geçtiğimiz hafta şirket ve devlet yönetimi benzerliklerine değinmiş, büyük benzerliklere karşın önemli farklılıklar olması gerektiğine değinmiş ve sizlerden İngilizce May-May Not, Can-Can Not; Should-Should Not; Must-Must Not deyişleriyle tanımlanan kavramları düşünmenizi rica etmiştim. Bir okurum (*) nereye gittiğimi tahmin ederek listeye Would-Would Not deyişlerini de eklememi önermiş. Konuya girmeden yukarıdaki deyişlerin yaklaşık Türkçe karşılıklarına bir bakalım. Yapabilir-yapmayabilir; yapar-yapamaz; yapsa iyi olur-yapmasa iyi olur ve yapmalı-yapmamalı. Yapabilir, yapar, yapsa iyi olur ve yapmalı sözcük/deyişlerinin ve bunların karşıtlarının aynı mesajı iletmek için kullanılmadığı açıkça belli. Bir de neyin yapılabilir neyin yapılamaz olduğunu tanımlayan, yapılmaması gereken yapıldığında fiil sahibinin cezasını belirten tanımlar var.
Yine geçen hafta kültür konusundan bu konuya nasıl geçtiğimiz merak ediyorsanız yazacağım diye bir de vaatte bulunmuştum. Yönetimin kültürle olan ilişkisi bire birdir. Hemen herkesin bu arada yöneticilerin de davranışlarını düzenleyen normların bir kısmı kültürel normlardır. Ne yapılabilir ne yapılamazı tanımlayan, yapılamazı yapanlara verilecek cezayı açıklayan birçok unsur kültür kaynaklıdır. Laik ve ilerlemiş toplumlarda bu tanım ve ceza yasalarla verilir. Feodal toplumlarda belki de yeterli olan kültürel kontrol ilerlemiş toplumlarda yeterli değildir. Kaldı ki hemen hiçbir toplum tarih boyu tamamen kültürel tanımlarla yetinmemiştir. Subjektif tanım ve takibe mani olmak isteyen toplumlar yasalara başvurmuş ve yasaları titizlikle korumuşlardır.
Şimdi sizlerle kendimden ve yakın çevremden birkaç küçük anekdot paylaşacağım. Bu davranışları yukarıda değindiğim kavramlar ışığında bir düşünün. Bakanlık müsteşarı olan bir akrabam zamanın başbakanına refakat ettiği bir yurt gezisinde başbakanın partisinin bir ilimizdeki merkezine ziyaretine katılmayıp binanın dışında beklemişti. Nedenini de kendisi sülaleden o partinin taraftarı olmasına rağmen “Ben devlet memuruyum bir partinin genel merkezini ziyarete gitmem” diyerek açıklamıştı. Akrabam o merkeze ‘gidebilirdi’ gitmedi. Acemi eğitimim esnasında çok ciddi bir trafik kazası geçirdim. Lafı uzatmayayım, Ankara Garnizon Komutanlığı izin işinde nazlandığı için tepem attı kafam kavuk gibi sargı bezli birliğime döndüm. Her Allahın günü de talime çıktım. Yüzbaşı bir yedek subay adayının bu nedenle şehit düşmesinin fuzuli olduğunu düşündüğünden her Allahın günü beni koğuşa geri yolladı. Tabii bu arada en büyük telaşı rahmetli annem yaşadı. Emekli bir subay olan babama “Bir telefon et de oğlana izin versinler” demiş. Rahmetli babam “Ordu komutanı Harp Okulu'ndan sınıf arkadaşım, doğru olmaz” diyerek ret etmiş. Annem hiç bir şey demedi. Babam o telefonu açabilirdi, açmadı. Okurlarım bilirler ben uzunca bir süre TC güreş federasyonu as başkanlığı, kısa bir süre de başkanlığı yaptım. Bir Avrupa şampiyonası sırası ziyaretime gelen İsveç federasyon başkanı armağan olarak tahtadan oyma bir kibrit kutusu getirdi. Ben de federasyon genel sekreteri Asım Bey’i çağırıp kutuyu verdim ve demirbaşa geçirmesini söyledim. Asım “Hocam kibrit kutusu demirbaşa girer mi? Sizde kalsın” diyerek itiraz ettiydi. Ben de “O bana değil federasyona verildi” demiştim. Asım haklıydı belki de o kutuyu eve götürebilirdim, götürmedim. ODTÜ'de asistanken ABD’den ziyaretçi bir hocanın son sınıf öğrencisi bir kızımızla gönül ilişkisi olduğu dedikodusu çıkmıştı. Benim de sınav gözcüsü olduğum bir sınavda hanım kız ne olduysa sınavın başlamasından on dakika sonra boş kağıdı verip sınıfı terk etti. Ben “Nereye?” dedim o da “Böyle saçma sorular görmedim” dedi. Notlar asıldı hanım kızın notu yok. Ziyaretçi hoca bir kaç gün sonra “Kız sinirlendi bir make-up sınavı verelim” deyince olay bölüm toplantısına gitti ve hocaya bunun neden olamayacağı anlatmak kıl bir asistana düştü! ve kızımız o sınavdan sıfır çekti. Asistan hocayla kötü oldu. Asistan çenesini tutabilirdi. Neticede onu şahsen ilgilendiren bir şey yoktu ortada.
Tüm bu anekdotlarda ortak bir şey var. O da yapılmayan şeyin yapılmama, yapılanın da yapılma nedeni yasalarla değil kültürel olarak tanımlanmış. Yani gerek kişisel yaşamda gerekse yöneticilik yaşamımızda ne yapıp ne yapmadığımız sadece yasalarla değil bir de kültürel normlarla belirleniyor. Kültür, başat kültür, alt ve mikro kültürler konusuna geçtiğimiz haftalarda değinmiştik. Temel sorun davranış normlarının ne kadarını kültürel değerlere bırakacaksınız. Kültür bir yere kadar. Yoksa namus cinayeti, kan davası, çocuk evlilikleri gibi hiç bir çağda yeri olmayan şeyleri 21. yüzyılda kabullenen kültürler de var. Laik, modern dünya yöneticilerinin davranışlarını bir yere kadar kültürel normlara bırakır. Gerek devlet gerekse şirket yöneticileri için yapabilir, yapar, yapsa iyi olur ve yapmalı sözcük/deyişlerinin ve bunların karşıtlarının tanımını ve sonuçta denetimini büyük ölçüde yasalar yapar. Bir düşünün hangisinin denetimi daha sıkı ve neden?
Sağlıcakla kalın.
(*) Bilkent Üniversitesinden Oğuz Bakır Bey’e teşekkürler.