Yönetim ve deyişler
İşletmecilik dünyası Hun İmparatoru Atilla’dan, Hazreti İsa’dan, Makyavelli’den Buda’dan, İncil’den Şekspir’den alıntılarla bombardıman edilmeye alıştı. Bazı deyişler kitap oldu, en çok satanlar listesine girdi. Mormon İncili'nden alıntılar yapanlar guru statüsüyle kurum sahibi oldular. Bazen bana soruyorlar sen de bir şey yazsana diye.
Haklılar. Ben de elli senedir yönete yönetile saçları ağarttım ve dünya değiştirmeden alıntı yaparak yorum getirmek ve ‘sayfa şişirerek’ bir yayın yapmak istiyorum. Başka şeylere odaklandığınızı sandığım şu günleri fırsat bilerek bu hafif yazıyı bir başlangıç olarak düşündüm. İşte size altı deyiş ve açıklamaları.
Deyiş 1: Yönetim vaatlerini sadece mecbur kaldığı veya tutulması kendi avantajına olduğu durumlarda tutar.
Yani, vaatte bulunduk tutmamız gerekir, diye canınızı sıkmayın. Çok sıkıştırılırsanız veya işinize geliyorsa tutarsınız. Yoksa tutmazsınız. Tüm yapmanız gereken tutulmasına ille de mecbur tutulabileceğiniz vaatlerde bulunmamak.
Deyiş 2: Yönetimde salaklık bir handikap değildir.
Yani yönetim veya yönetici akıllı, zeki olacak diye bir şart yoktur, aptallar da yönetici olabilirler ve pekala da yönetebilirler.
Deyiş 3: Dünyada başarılı olmak istiyorsanız her şeyi vaat edin, hiçbir şey vermeyin.
Yani sevgilinize yeşil panjurlu ev ve gürbüz çocuklar vaatlerinden başlayarak desteğine gereksinim duyduklarınıza insafsızca vaatlerde bulunun, ama hiçbirini vermeyin, vaatte bulunmaya devam edin (Bu öneriyi 1933 ilâ 1945 yılları arasında Nazi Almanya’sının Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapmış, kitlesel propagandanın ‘Büyük Yalan’ olarak bilinen tekniğinin bulucusu Dr. Paul Joseph Goebbels iyi dinlemiştir.)
Deyiş 4: Siyasette asla geri çekilmeyin, asla sözünüzü geri almayın, asla hatalarınızı kabullenmeyin.
Yani “Yahu bu olmadı, olacağı da yok, bu iş yürümüyor falan gibi düşüncelerle başladığınız bir işten vazgeçmeyin. Ben öyle demiştim ama demeyin. Salakça bir laf bile etmişseniz geri almayın. İsterseniz evirip çevirip, ham hum şaralop yapabilirsiniz ama asla öyle demedim demeyin. Ve de ve de asla yanılmışım demeyin. Kimseye anlatamazsınız.
Deyiş 5: Yöneticinin saçmalaması bir handikap değildir.
Yani bunun sonuçları ne olur, bunu dersem nasıl anlaşılır falan gibi düşüncelerle kendinizi kısıtlamayın. Saçmalamak bir engel yaratmaz. İstediğiniz kadar saçmalayabilirsiniz. Elbette saçmalamanın kontrol altında tutulması yararlıdır ama saçmaladım diyerek kendinize eza etmeyin.
Deyiş 6: İnsanların ahlaksızlıklarını kullanılarak yönetimi, faziletlerinin kullanılarak yönetiminden daha kolaydır.
Yani, inanları faziletlerine hitap ederek yönlendirmek zor, ahlaksızlıklarını kullanarak yönetmek ve yönlendirmek daha kolaydır. Tabii bu arada insanın aklına hemen şu soru geliyor: Hal böyle ise bir yönetici etrafını faziletli insanlarla donatacağına ahlaksızlarla doldursa işi daha kolaylaşmaz mı? Eh mantık öyle icap ettiriyor. Eğer amacınız yönetimle ciddi ciddi uğraşmak değilse öylesi doğru gözüküyor.
Deyiş 7: Karar vermekten daha zor ve dolayısıyla daha kıymetli bir şey yoktur.
Yani karar vermek ve verebilmek değerlidir. Bazen karar verebilir görünmek kararın salakça ve saçma olmasından daha önemlidir. Dolayısıyla zırt vırt karar verebilirsiniz. Kararınız salakça ve saçma olabilir. Tutulamayacak bir vaat bile olabilir. Nasılsa elinizde sığınabileceğiniz yukarıdaki diğer deyişler var.
Şimdi bir çoğunuz “Bunca zaman fazilet, kültürel değerler filan simsarlığı yapan hoca seçim havasına girip saçmalamış” diyorsunuzdur. Ben yukarıdaki deyişlerin hiçbirini hayatımda uygulamadım, uygulanmalarını da önermem. Ama uygulayan çok yönetici tanırım. Öyle yöneticileri de hiç sevmem. Zaten hiçbirini ben söylemedim. Hepsi Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart’tan. Bunlar bana Fransız gelen öneriler.
Tevekkeli değil Napolyon “Birinin kendi menfaatleri söz konusu olduğunda söylediği her şeye şüpheyle bakarım” diyen Wellington’a savaşı kaybetti.
Sağlıcakla kalın.