Yönetim sisteminiz size mi ait?
Bundan beş sene önce tanıştığım, sektöründe tanınan ve önemli pazar payına sahip şirketin ikinci nesilden yönetim kurulu başkanı bana “Hocam biz Google, Amazon, Apple gibi firmaları örnek alıyoruz, onların yönetim tekniklerini uygulamaya çalışıyoruz. Hedefimiz onlarınkine benzer bir kültür ile ülkede öncü olmak” demişti. Çok değerli, akıllı, vizyoner bir insandır.
İnsanların motivasyonuna saygı duyarım, kafamda soru işaretleri olsa da kullandığım dile çok dikkat ederim. O gün de olabilecek en nazik şekilde bu şirketlerin ve onların yönetim uygulamalarının okunması ve araştırılmasının faydalı olduğunu ancak hem iş yapılan coğrafya hem sahip olunan kurum kültürü, hem içinde bulunulan sektörün dinamikleri, hem de şirket yapısı nedeniyle bunun faydadan çok zarar getirebileceğini ifade etmiştim.
Yani kauçuk tıpalar üreten bir sanayi şirketi veya beş yıldızlı bir otelseniz, Google dan çok farklı dinamikleriniz vardır. “Yönetim sistemimiz, büyük şirketlerden faydalanarak geliştirilebilir ama kendimize özgü ve özel tasarlanmak durumunda” demiştim. O gün değerli dostum “Hocam, inanın Amerika’yı baştan keşfetmeye gerek yok, o sistemleri en iyi şekilde uygulayalım yeter” demişti.
Yönetim uygulamalarınız özgün olmalı
Maalesef o şirket, bu konuşmanın geçtiği seneden itibaren sıklıkla Genel Müdür ve diğer tepe yöneticileri değiştirdi. İş gücünde önemli kayıplar yaşadı. Müşteri ve pazar nezdinde kalite ve teslimat sorunları nedeniyle itibar kayıplarına uğradı. Konjonktürün de ters dönmesi ile finansalları bozuldu. Her uygulanmaya çalışılan yeni sistem için konunun uzmanlarını istihdam ettiler, danışmanlıklar aldılar ve her seferinde kısa dönemde fayda görmediklerine karar verip vazgeçtiler.
Ara ara bir araya geldiğimizde yaptığım uyarılar maalesef yönetim kademeleri ve danışmanlarınca ters algılandı. Oysa ben ellinin üzerinde şirketten edindiğim tecrübeleri iyi niyetle kendilerine aktarmaya çalışıyordum. Nihayetinde sonradan birlikte çalışmaya başlayıp, durumu hızla toparladık, ama kaybedilen pazar payı, para ve zaman ne olacak? En büyük maliyet de zaman!
Onlar çok başarılı, örnek alalım sendromu!
Benzer şekilde 3 milyar TL cirosu olan başka bir şirketin CEO’sunun, farklı bir sektörde 33 milyar TL cirosu olan ve yönetim uygulamaları ile tanınan şirketi bana örnek gösterip, “onlar ne yaparsa biz de onu yapmalıyız Hocam” dediğini hatırlıyorum. Başarılı olan bir Türk firmasıydı.
Esasen yakından takip ettiğim bu başarılı firma çok ortaklı bir aile şirketi olmasına rağmen kendine özgü bir yönetim sistemi oluşturmayı başarmıştı. Her ne kadar bir Türk firması olsa ve kendine özgü bir sistem oluşturmuşsa da doğrudan örnek almanın yanlış olacağını düşünüyordum. Sektörü, süreçleri, yönetimi, stratejileri, kültürü, operasyonları, kısaca her şeyi farklı bir firmayı, sırf çok başarılı diye birebir örnek almaya çalıştılar. Aldılar da! Başarı maalesef gelmedi.
İşi konjonktürel olarak götüren, arayışları bir türlü bitmeyen ve aslında ne istediğini bilmeyen, sadece günü kurtarma derdinde o kadar çok şirketimiz var ki. Keşke hepsine ulaşsak, anlatsak, tecrübelerimizi paylaşabilsek. Her şirketin özel bir vaka olduğunu, konunun terzi işi ele alınması gerektiğini, hazır giyim çözümlerin işe yaramayacağını anlatabilsek.
Ayrıca, düşüncem odur ki, dünyada illa örnek alacaksak, dev şirketler ve onların yönetim tekniklerini değil, adı sanı duyulmamış, orta ölçekli ama sektöründe lider konumda olan, pazarına hâkim, Hermann Simon’un “gizli şampiyonlar” olarak nitelediği firmaları ve uygulamalarını örnek almalıyız. Bu firmaların gerçekliği size daha yakın olacaktır. Yine de kendimize özgü ve özgün olmayı bırakmadan elbette!