Yönetim sisteminiz kadar kurumsalsınız
Geçen yazıda kurumsallaşma nedir, ne değildir, neden yanlış anlaşılıyor bunlara değinmiştim. Kurumsallaşmanın bürokrasi, aşırı kontrol, dokümantasyon veya profesyonel yönetime geçiş işleri olmadığını anlatmıştım.
Aynı zamanda pek çok yönetim danışmanının sürekli anlattığı gibi yönetim kurulu – icra ayrışması, aile anayasası, imza yönergesi gibi konular da değil. Kurumsallaşma yönetim felsefesi ve sistemi ile alakalı bir kavram. Evet, bu söylemim çok kişiye aykırı gelecek, “aman hocam otuz senede kurumsallaşmaya dair bir algı oluşturduk, şimdi böyle söylenir mi” diyecekler. Bizde şirketlerde kurumsallaşma diye konuşulan kavram Batı’da “o anlamı ile” yok! Batı’da yönetim, liderlik, yönetişim, strateji, operasyon konuları var. Aile anayasası, iç yönergeler, profesyonel yönetim, yönetim kurulları ve benzeri konular yönetişim başlığı altında ele alınıyor. Biz sanki özel bir kavram oluşturup, satmışız.
Yönetim felsefesi ve sistemi varsa kurumsallık var
Şirketinizin ne kadar kurumsal olduğunu yönetim yapısı belirler. “Yönetim kurulun ve icra iç içe geçmiş, yazılı prosedürlerin yok, sen kurumsal değilsin” söylemi doğru değil. Yönetişim açısından uygun değil diyebiliriz ama kurumsal değilsin demek hatalı bir söylem. Belirli bir yönetim felsefesine (liderlik, değerler, gelecek hayali ve kültür) sahip, birazdan bahsedeceğim konularda farklı olgunluk seviyelerinde olsa da somut uygulamaları olan, karlılık ve nakit akışları güçlü şirketleri ben kurumsal kabul ederim.
En başa stratejiyi koyuyorum. Stratejik niyet ve yön belirlenmişse, strateji geliştirme ve uygulama çabaları varsa, (dikkat edin stratejik plan demiyorum), esas kurumsallık burada başlar. Aile anayasaları, iç yönergeleri, veliaht eğitim programları, iş planları, yazılı prosedürleri olup, zor duruma düşen çok şirket gördüm. Çünkü strateji yoktu. Nereye gideceklerini, nasıl gideceklerini bilmiyorlardı. Rakiplerden nasıl farklılaşırız müşterimiz ne istiyor, bu isteği nasıl bir iş modeli ile karşılarız soruları cevapsızdı.
İkinci sırada, süreçler geliyor. Yazılı veya resmi bir süreç yönetimi programı dahilinde olmayabilir ama işe süreçler bütünü ve etkileşimi olarak bakan, bu süreçleri de sürekli değişim doğrultusunda iyileştiren şirketler kurumsaldır. Operasyonu süreçler üzerinden yöneten şirketler, verimli, çevik ve yalın olabilir. Fonksiyonel yani silolarla yönetim yapanlar, görüntü öyle olsa da gerçekte kurumsal olamazlar.
Performans ve değişimi yönetmek önemli
Çoğu şirketin takıldığı bir sonraki aşama bu ikili. Performans hem kurumsal, hem süreçler, hem de çalışanlar bazında sağlıklı değerlendirilip, aksiyon alınıyor mu? Böyle bir sisteminiz var mı? Yoksa, fırtınadan çıkmaya çalışan geminin tayfası gibi koşturuyor mu içeride herkes? Diğer mesele değişimi yönetmek. Değişim hem strateji, hem süreçler, hem de performansın devamlı güncellenmesini gerektirir. Dünyada, ülkenizde, sektörde ve pazarda değişimi yakalayabiliyor, işinize yansıtabiliyor musunuz? Bunun için bir sisteminiz var mı?
İç denetim, iç kontrol ve risk yönetimi
Bu dört alanı, bu üç sistem ile desteklemeniz gerekiyor. Bu üç sistem eksik olduğunda, şirketiniz kurumsallıktan yine uzak demektir. Risk yönetimi ile hem stratejik hem operasyonel, hem finansal hem de yasal riskleri yönetmeniz gerekiyor. Bu riskleri sağlam ancak esnek bir iç kontrol sistemi ile azaltabilirsiniz. Risk yönetimi ve iç kontrol sistemleri ile yukarıdaki dört alanın iyi çalışıp çalışmadığını da iç denetim mekanizması ile anlayabilirsiniz.
Gördüğünüz gibi kurumsallaşma diye pazarlanan konu değil, “gerçekten kurumsal olma” konusu zor iş. Bu yapılara emek vermek, doğru uzman ve danışmanlardan destek almak gerekiyor.