Yöneticilik "metot" işidir

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

Eleştirel bir akla sahipseniz, profesyonel iş yaşamında karşılaşabileceğiniz, canınızı da sıkabilecek bir davranış biçimini paylaşmak istiyorum.

Kurumsallaşmış işyerlerinin temel özelliği, işbölümüne dayalı olmasıdır.

Çalışanların bir bölümü fabrikalarda üretimin başındadır; kimisi planlama, finans, bütçe, araştırma gibi alanlarda kurmay görevinde bulunur.

İnsanın doğası gereği, herkes kendi işinin başkalarınkinden daha önemli olduğuna inanır.

İş dünyasında karşılıklı-bağımlılık ilişkilerinin yapısının, işlevinin ve kültürünün hızla değiştiği günümüz koşullarında, her alt disiplinin kendini önemsemesi, diğer disiplinlerden yalıtmaya çalışması çok tehlikeli bir tutumdur. Çünkü giderek işler "disiplinler arası yatay ilişkinin yaygınlaştığı" bir ortama doğru ilerliyor.

Üst kademelerde uzun yıllar çalışmış bir arkadaşımdan dinlediğim bir saptama, sanıyorum profesyonel yaşamda bir güçlüğü iyi anlatıyor:

"Çalıştığım kurumun yönetim kurulu başkanı ile genel müdürü birlikte bir yurtdışı tesisin temel atma törenine gitmiştik. Akşam birlikte yemeğe oturduk. Tam karşımda yönetim kurulu başkanı oturuyordu; onun yanında da genel müdür.

Söz dönüp dolaşıp işyeri sorunlarına geldi. Ben de bir kurmay birim sorumlusu olarak, gördüğüm eksiklikleri anlatmaya başladım.

Genel müdür, konuşmanın seyrinden rahatsız olmalı ki, birden araya girerek, "Eleştiri yapmak kolay. İşin başına geç de yap da görelim!" diye çıkış yaptı.

Sözümü esirgemeyeceğimi bilmesi gerekirdi. Bütün davranışlarında frensiz biri olan genel müdür, o anda kendini tutamamıştı; çıkışını yapmıştı.

Hemen kendini yanıtladım: "Bu kurum bana hangi görevi vermiş de, sonuca götürmemişim. Siz bunun somut örneğini veremezseniz, sözleriniz boşlukta kalır!" dedim.

Genel müdür buruldu ama, alçak sesle, "Sen de haklısın!" dedi.

Yöneticilik 'metot' işidir

İyi yöneticilik, çok bilgili olmakla ilgili değildir; bir metot sorunudur. Benim baba annem,ilkokul mezunu bile değildi. Aile 1878'de göç ettikten sonra hiç ayrılmamıştı. İki büyük sofranın kurulduğu kalabalıkta idi.

Ben on yedi yaşına kadar o aile içinde büyüdüm. Babaannemin "sofra yargılaması" nedeniyle, o yapıdaki aileler içinde en huzurlu, en dengelisi idi. Babaannem, duyduğu, gördüğü ya da sezdiği her aykırılığı, yemeğe başlamadan gündeme getirir; sorunun muhatabını her şeyi şeffaf biçimde gerekçelendirmesini isterdi.

Kendi yaşantımda da çok denediğim için size yönetirken rahat etmeniz için çok basit bir yöntem önereceğim.

Size gelip, orada bulunmayanlarla ilgili telkinlerde bulunanlar her zaman olacaktır. Çoğu kez, yetmezliğini aşamayan, özgüveni olmayanların; kişilikli olanlara karşı yıpratma çabaları öne çıkar. Aykırı düşünce üreten, özgüven sahibi potansiyeli olan insanlar açık ortamda eleştiri yapabilir. O eleştirileri, gerçek bilgilerle donarak karşılama yerine, arkadan vurma, pusu kurma ve yıpratma çabası "yetmezliğin itişi ihtirasın çekişi" olan insanların kullandığı araçlardan biridir. Gelişmemiş insanlarda ve toplumlarda, kasaba kültürü ne yazık ki çok yaygındır.

Eğer gerçek potansiyeli ve değeri olan insanları korumak için, kendinize en küçük bir saygınız varsa ,insanlar hakkında konuşanlara, "…bir dakika. Eleştirdiğiniz insan bu kurumun insanı. Neden yarattığı sorunu kendisi ile birlikte tartış mıyoruz? Bir araya gelelim, belki gözden kaçırdığımız bir ayrıntı vardır. O ayrıntı nedeniyle bir haksızlık yapmak istemem, kendimi adil olmayan biri konumuna düşürmemiş olurum…" deyin.

Yöneticilik metot işidir. Bu metodu birkaç kişiye deneyin; göreceksiniz, sizi yanlışa sürükleme potansiyeli yüksek olan kasaba kültürünün kıskançlığı, pusu kurması, arkadan vurması, yalıtımcı anlayışı azalacaktır… Bunun için bilgili olmak değil, sadece metot sahibi olma işidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar