Yöneticilerin küçük krallıklarını kurma eğilimi zarar veriyor
İnsan doğasının temel içgüdülerinden biri de, kendi küçük krallıklarını kurma eğilimidir.
Okuyarak öğrendiklerimiz ve yaşayarak gözlediklerimiz ülkemizde yönetimin bütün alanlarında kendi küçük krallıklarını kurma eğiliminin çok güçlü olduğunu gösteriyor.
Hep birlikte büyük dönüşümler yaşıyoruz. Yeni oluşumun yarattığı yeni yapıyı,işlevi kültürü ister Bilgi Toplumu, Ağ Toplumu isterse Sıfır Marjinal Maliyet Toplum kavramlarıyla açıklayalım, işle insan arasındaki ilişkilerin çözüldüğü, yeni yapıların oluştuğu,yeni işlevlerin örgütlendiği ve yeni bir kültürün yaratıldığını birlik gözlemliyoruz.
Dünyamızdaki yeni küresel oluşum,özelliklikle orta ölçek yapıları oluşturarak; rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknoloji ve rekabet edebilir yönetim anlayışıyla ilerlemeyi gerektiriyor. Değişim ve dönüşümleri yakından gözlemleyenler,ilerlemenin önündeki engellerden birin de,yöneticilerin kendi küçük krallıklarını kurma eğilimi olduğunu söylüyorlar.
Temel sorunumuz
Ülkemizde hemene bütün üretim alanlarında, yaygın olan çok küçük ölçekli yapıyı, piyasa yapıcısı kuruluşlarla işbirliği yapacak orta ölçek yapılara dönüştürmek gerekiyor.Ölçek ekonomisinin erişilebilirlikleri ile esneklik ve hızı koordine eden bu yeni bir yapıyı oluşturamazsak, fırsatları da kaşırmış tipik ülkelerden biri olacağız. Rekabet edebilir ölçek içe dönük olarak kapsayıcı kurumsallaşma, dışa dönük olarak de erişebilirliğin artması anlamına geliyor.
Yeni yapıyı oluşturmanın önündeki engellerden biri de, kültürümüzdeki bazı özelliklerin işyerlerinde baskın bir karakter olmasıdır : İtaatın, tabiiyetin ve sadakatın, liyakatın önüne geçtiği bir kültürel damarımız ne yazık ki canlılığını koruyor.Kültürün bu damarı, çok boyutlu düşünme, bileşen ve bağlam dengesini kurarak, fırsat ve tehditlerle, olanak ve kısıtlar arasında denge kurma olan akılcı uygulamaların önünü tıkıyor.
Ülke genelinde ve işyerlerinde riskleri artıran bir başka kültürel zaafımız,olguları kuşatılabilir parçalara bölen, indirgemeci bir mantıkla ele alan çok ölçülü düşünceden uzaklaşan, tek ölçülü düşüncelerle kestirme çözümlerine yönelen yaygın anlayışımızdır.Bu anlayış,popüler kültürün ürettiklerini öne çıkarırken; eğilim analizlerine dayanan uzun dönemli geleceği yaratan gelişmeleri ilgi alanı kapsamının dışına itiyor.
Kendi küçük krallıklarını kurma eğilimi, yönetici konumuna gelenleri, iş yapma metodunu belirleme, metodu uygulama,uygulamaları sorgulama, sapmaları düzelterek ilerleme gibi evrensel yol ve yöntemlerden uzaklaştırıyor. Metodun esası belirleme aracı olduğu bir kez unutulunca, keyfilik ve öznellik öne çıkıyor,nesel ve tutarlı kararlar alınamıyor.
Besleyici damarlar
İş yerlerimizde, yönetişim yetersizliğini yaratan kendi küçük krallıklarını yaratma eğiliminin yaşamda karşılığı olmasa uzun soluklu olamazlar. Genel kavrayışımız, hala bugün,nereli olduğumuz, kim olduğumuz, hangi düşünceye bağlı olduğumuz, kime ait olduğumuz üzerine odaklı.Oysa, rekabet gücü yaratmak istediğimizde, tam tersini yapmamız, insanları yaptıklarıyla değerlendirmemiz gerekiyor.
Bir yönetici, kendi içinde bulunduğu işleri öne çıkarıyor; başkalarının yaptığını ikinci plana itiyorsa; kendi öz gerçeğini hayatın gerçeği önüne koyan şark kurnazlarının oyuncağı haline gelir.
Günter Grass'ın "Engin yürekli yol arkadaşım" dediği Yaşar Kemal için kaleme aldığı yazısında belirttiği gibi, "Haksızlıklar, gözler önündeyken bile sürekli farklı kılıklara bürünür". Bizlere düşen görev, israfa yol açan, son çözümlemede insanların maddi ve kültürel zenginliğini kısıtlayan asıl konular üzerine gidebilmektir.
Bir toplum sağlıklı gelecek yaratmak istiyorsa, kendi küçük krallıklarını kurmak isteyenleri alabildiğine eleştirebilmelidir. Toplum, gerçek işinin ehli olan ile "...miş gibi" yapanların ayırabilmelidir. Aksi halde,sığ ve ucuzcu olanlar rağbetin yarattığı dirençsiz topluma doğru ilerlenir ki, bu hepimiz için hayırlı bir gidişatın adı değildir.