Yolsuzluk, yenilikçilik ve cari açık
Türkiye'de, cari işlemler açığına eskiden sadece döviz kuru açısından bakılırdı. Cari açığı düzeltmenin tek yolunun liraya değer kaybettirmek olduğu vurgulanırdı. Son zamanlarda bu tek yönlü bakış açısının değiştiği görülüyor. Sağlıklı bir gelişme. Cari işlemler açığını farklı boyutlarda ele almak gerekiyor çünkü.
Elbette bunlar döviz kurunun cari işlemler açığı açısından önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, uluslararası rekabet gücümüzü belirleyen temel unsurlardan biri döviz kuru. Bir para biriminin -başka koşullar değişmiyorken- uzunca bir süre değerli düzeyde kalması, şüphesiz o ülkenin rekabet gücünü aşındırıcı bir gelişme olur.
Ancak uluslararası rekabet gücünü etkileyen başka önemli unsurlar da var. Bu satırları Kahire'de yazıyorum. Katıldığım konferansın ana teması yolsuzluk ve ekonomik etkileri üzerine. Bildirilerin bir kısmında yolsuzluk ile dış rekabet gücü arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekiliyor. Uluslararası karşılaştırmalar, yolsuzluk düzeyi düştükçe rekabet gücünün arttığını gösteriyorlar.
Yolsuzluk ile dış rekabet gücü arasında neden böyle bir ilişki olduğu hakkında biraz düşününce, önemli ipuçları elde etmek mümkün. Mesela altyapı yatırımlarını ele alın. Yolsuzluk diz boyu ise yollarınız kötü oluyor; taşıma maliyetleriniz artıyor. Enerji hatlarınız doğru dürüst çalışmıyor; sık sık enerji kesintilerine katlanıyor sanayiniz. Öte yandan birçok işi yapmak için rüşvet vermek zorunda kalıyorsanız katlanmak zorunda kaldığınız maliyetler artıyor.
Cari işlemler açığıyla yenilikçilik (innovasyon) arasında da yakın bir ilişki var. Ekonominiz yenilikçi ise katma değeri fazla mal satıyorsunuz. Müteahhitlik sektörünü ele alın. Ağırlıklı olarak 'taş toprak kazarak' mı para kazanıyor; yoksa gelişmiş köprülerin, viyadüklerin, barajların mühendislik tasarımlarını yaparak mı?
Peki, ekonominiz ağırlıklı olarak ne tür ürünler ihraç ediyor? Uluslararası karşılaştırma yapabilmek için ihracat yapılan mal grupları genellikle dörde ayrılıyor: Hammaddeler, düşük teknolojili, orta teknolojili ve yüksek teknolojili. Türkiye son yirmi yılda ihracat desenini belirgin biçimde değiştirdi. Daha önce ağırlıklı olarak hammadde ve düşük teknolojili mal ihraç ederken, özellikle son on yılda ihracatımız ağırlıklı olarak düşük ve orta teknolojili mallardan oluşuyor. Artık en fazla ihracat yaptığımız mallar listesinin başında otomotiv ve ana metal sanayi ürünleri var. Bu gelişme elbette sevindirici. Ancak ileri teknoloji mal grubu ihracatımızın payı çok düşük bir düzeyde. Yıllar önce bizle aynı gelişmişlik düzeyinde olan Kore'de ise durum böyle değil; ihracatının önemli bir kısmı ileri teknoloji grubunda.
Avrupa Birliği'nin 2020 yenilikçilik hedefleri doğrultusunda Maastricht Ekonomik ve Sosyal Araştırma Kurumu tarafından yazılan bir rapor var: 'Yenilikçilik Birliği Tabelası'. Rapor üç ayrı boyutta ele alıyor yenilikçiliği. Her biri ileri düzeyde araştırma ve eğitimden yeni ürünlere doğru giden bir zincirin halkalarını oluşturuyorlar.
'Olanak tanıyan' ya da 'kolaylaştıran' adı verilen ilk boyutta eğitim ve araştırma faaliyetleri ile bu faaliyetlerin finansmanına ilişkin göstergeler yer alıyor. Mesela, her bin kişiye düşen doktora derecesi sahibi sayısı. 25-64 yaş grubundakilerde üniversite mezunu olanların payı. Dünyada en fazla atıf yapılan ilk yüzde 10'luk bilimsel makalenin bir ülke bilim insanlarının yayınladığı toplam makalelerin yüzde kaçı olduğu gibi.
İkinci boyut ise 'şirket faaliyetleri'. Bu çerçevede, şirketlerin araştırma ve geliştirmeye ayırdıkları kaynaklar, yaratıcı alanlarda yaptıkları yatırımlar, yenilikçi diğer şirketlerle geliştirdikleri işbirlikleri ve patent başvuruları yer alıyor. Araştırma ve geliştirmeye önemli kaynak ayırmak ve bu çabalar sonucunda ortaya çıkan yenilikleri patente döndürmek şüphesiz çok önemli bir aşama yenilikçilik açısından. Ama bu faaliyetlerin üretilen ürünlere de yansımaları gerekiyor. Rapor yenilikçiliği bir de bu boyuttan ele alıyor. Mesela, toplam ihracat içinde bilgi yoğun malların ağırlığına bakıyor. İstihdamın ne denli bilgi yoğun sektörlerde toplandığına dikkat ediyor.
Bu üç boyut altında ele alınan çok sayıda göstergeden bir 'yenilikçilik endeksi' oluşturuluyor. Endeks, ülkeler arası karşılaştırmaya izin veriyor. Ülkeler en fazla yenilikçi ülkelerden en aza doğru sıralanan dört gruba ayrılıyorlar: 'Yenilikçilik liderleri', 'yenilikçiliği izleyenler', 'orta düzeyde yenilikçiler' ve son olarak da 'düşük düzeyde yenilikçiler'. Türkiye ne yazık ki son grupta yer alıyor. Bu grup içinde de en son sırada. Kısacası her şey döviz kurundan ibaret değil.