Yol ayrımındaki ekonomi

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Orhan AKIŞIK

Ülkelerin ekonomik yönden performanslarını ölçmede kullanılan kriterlerin başında geleni büyüme hızı. Nedeni, diğer makroekonomik değişkenlerdeki iyileşmenin büyük ölçüde büyümeye bağlı oluşu. Gerçekten de büyümeyen bir ekonominin uzun dönemde ne işsizlik sorununa çare bulması, ne fiyat istikrarını koruması, ne de iç ve dış dengeyi sağlaması mümkün.

Türkiye ekonomisi geçen yıl rekor düzeyde büyüdü. Büyüme hızı yüzde 8.9'a ulaşırken kişi başına gelir de 10 bin doları aştı. Ülkemiz dünya sıralamasında 16. sıraya oturdu. Yüksek büyüme içerde ve dışarda büyük yankı uyandırdı; hükümetin başarı hanesine yazıldı. Fakat, beklentilerin üzerinde gerçekleşen büyümenin, yüksek getiri peşinde koşan spekülatif sermayenin neden olduğu kredi bolluğundan kaynaklandığı gerçeği, sınırlı sayıda iktisatçı dışında geniş bir kesim tarafından ya görülmedi ya da görülmek istenmedi. ABD ve Avrupa kısa sürede toparlanmış olsalardı ne bu kadar hızlı büyürdük, ne de cari işlemler açığı şimdiki gibi başını alır giderdi.

Seçim döneminde görülen iyimser havanın şimdi yerini endişeye bıraktığı görülüyor. Şimdiye kadar iyi giden enflasyon, petrol fiyatlarındaki artışın da katkısıyla mayıs ayında yıllık bazda yüzde 7.2'ye yükseldi. Aşırı ısınan ekonominin nasıl soğutulacağı büyük bir soru işareti.

Ekonomi yönetiminin başından beri temkinli olduğunu söylemeden geçemeyiz. Yetkili ağızlar her fırsatta bu yılın istikrar yılı olacağını vurgulayıp duruyorlar. Peki, nedir istikrar? İstikrardan kastedilen büyüme hızının yüzde 4.5-5 seviyesine çekilmesi. Bu büyüme oranı esasında Türkiye ekonomisinin normal, bir başka deyişle potansiyel büyüme oranı. Yani, ekonomimiz yüzde 5 civarında büyüdüğünde sorun çıkmıyor. Büyüme bu rakamın üzerine çıktığında ise dengeler bozuluyor. Enflasyon tırmanışa geçiyor. Bu büyüme oranıyla, Türkiye'nin kronik işsizlik sorununa çözüm bulması olanaksız. O halde yapmamız gereken, potansiyel büyüme oranını arttırmak. Yok, bunu yapamıyorsak, o zaman da nüfus artışını teşvik eden popülist siyasete son vermemiz gerekiyor. Zira büyümeden nüfus artışı, sosyal sorunları ağırlaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor.

Ülkelerin ekonomik büyümeyi hesaplarken kullandıkları gösterge gayrisafi yurtiçi hasıladaki yüzde artış. Buna göre, sabit fiyatlarla gayrisafi yurtiçi hasıla artmışsa ekonomi büyüyor, azalmışsa küçülüyor. Büyümeye neden olan faktörlere gelince, bunlar ekonominin incelendiği zaman kesitine göre farkılılık gösteriyorlar. Kısa dönemde üretim artışına, dolayısıyla büyümeye neden olan faktör talep artışı. Maliye ve para politikaları vasıtasıyla kısa vadede ülkeler büyüyebilir. Fakat, orta vadede bu politikaların uygulanma olanağı yok. Bunda ısrar eden ülkelerin varacakları nokta ekonomik kriz ve rayından çıkmış ekonomidir. Aslında, orta-uzun dönemli bir olgu olan büyümeyi iktisadi konjonktürdeki değişmelerin neden olduğu üretim artışından ayırmak en doğrusu. Zira büyüme bir ekonominin üretim potansiyelindeki, yani üretim kapasitesindeki artış anlamına geliyor. Orta ve uzun dönemde ekonomilerin büyümesi talep artışını teşvik eden politikalardan ziyade, arz yanlı politikaların devreye sokulmasını gerektiriyor.

Arz yanlı politikalar büyüme için gerekli sermaye malları, işgücü ve yeni teknolojilerin nitelik ve nicelik yönünden artışını sağlama dışında, istikrarlı bir ekonomi için gerekli hukuki ve idari düzenlemeleri de içerir. Yeni teknolojiler içeren yatırım malları ve nitelikli işgücü sadece üretim kapasitesinin artmasına yol açmaz, aynı zamanda tüketici tercihlerine uygun, kaliteli malların üretimine de olanak sağlar.

Türkiye açısından sorun yatırımların nasıl arttırılabileceğidir. Zira yatırımları arttırmak için gerekli tasarruflardan yoksunuz. Büyümenin önündeki en büyük engel de bu. Tasarruf-yatırım dengesizliği ekonomiyi dış tasarruflara mahkum etmekle kalmıyor, kırılganlığı da arttırıyor. Büyüme rekorları kıran Uzakdoğu ülkelerinde ise tasarruf oranı yüzde 30'ların üzerinde. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi Çin'in 80'li yıllardan bu yana ortaya koyduğu olağanüstü büyüme hızlarının arkasında yüksek tasarrufların beslediği yüksek yatırımlar var. Yüzde 50'lere ulaşan tasarruf oranı ve gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 40'nı aşan yatırımlar, Çin ekonomik mucizesinin altında yatan olgular. Ülkenin cari işlemlerindeki fazlanın nedeni de bu.

Büyümenin sürekliliği yatırımlardaki artışın dışında, büyüme stratejisinin de baştan aşağı gözden geçirilmesini gerektiriyor. İç pazarın büyümesine odaklanmış bir büyüme modeli dış ticaret ve ödemeler dengesindeki sorunları ağırlaştırmaktan öteye geçmez. Tüketimdeki artışın yol açtığı büyüme, AB ve Uzakdoğu'nun dışsatımlarını arttırmak isteyen ülkelerinin iştahını kabartıyor. Bundan sakınmamız lazım. Türkiye'nin gelişmiş ülkeler arasındaki yerini alması buna bağlı. Ekonomimiz bir yol ayrımında; ya pazar olacağız, ya da yeni pazarlar yaratacağız. Ekonomik sorunların çözümü dışında dünyada söz sahibi olmak istiyorsak gitmemiz gereken yol ikincisidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016