Yoktan var edilen bir ekonomi: 15 yılda 46 ağır sanayi tesisi
Kurtuluş Savaşının başkomutanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi yönettiği 1923-1938 yılları arasında, Osmanlı’dan kalan enkazın üzerinde adeta yoktan bir ülke ve sıfırdan koca bir ekonomi var edildi.
Türkiye, Osmanlı Devleti’nden altyapısı, sanayisi olmayan; mal ve hizmetleri kendi halkına yetmeyen, üretimsiz ve yoksulluk içinde bir ülke devraldı. Ülkede sermaye birikimi bulunmuyor, azınlıkların elinde bulunan sermaye de savaşlardan dolayı ülkeyi terk etmişti. Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne kadar geçen süre, tarımın ağırlıklı olduğu, sanayinin ise yok denecek kadar az olduğu, üretimin daha çok insan ve hayvan gücüne dayandığı, üretim yöntemlerinin çağdaşı ülkelere göre son derece geri kaldığı, yoksul ve harabeye dönmüş bu topraklarda yeni bir ülkenin doğduğu dönem oldu. 1923’te ürettiği buğday bile kendisine yetmeyen, şeker üretemeyen, ithal eden ülke, 1938 yılına gelindiğinde dış dünyaya hem tarım hem de sanayi malları satan bir ülke haline geldi.
Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı yaptığı 15 yılda her biri ağır sanayi tesisi niteliğinde 46 fabrika kuruldu. Kurulan fabrikalar sayesinde sanayi üretimi rekor düzeyde artış gösterdi. Bütün yoksulluğuna karşın sırtına yüklenen Osmanlı borçlarını da ödeyen Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk döneminde büyük atılımlar yaptı, milli gelirini hızla büyüttü, sanayisini, ihracatını artırdı. 1929 büyük dünya ekonomik krizinin de içinde yer aldığı 1923-1938 arası, 101 yıllık Cumhuriyet tarihinde siyasi dönemlere göre milli gelirin hızlı büyüdüğü dönem oldu.
Milat; İzmir İktisat Kongresi
23 Nisan 1920’da Ankara’da açılan Meclis bir yandan Kurtuluş Savaşı’nı yürütüyor, aynı zamanda müstakbel devletin ekonomik temellerini atıyordu. Kurtuluş savaşını zaferle sonuçlandıran kadro gerçek kurtuluşun ancak ekonomik zaferlerle mümkün olacağına inanıyordu. Daha Ocak 1923’te, zaferden iki üç ay sonra Mustafa Kemal, “Türkiye Devleti, Devlet-i İktisadiye olacaktır” diyerek bundan sonraki rotayı işaret etti. Henüz yeni devlet kurulmamış, Cumhuriyet ilan edilmemişken, yeni devletin ekonomik omurgasının inşasına başlandı. Bu amaçla İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat-4 Mart 1923’te İzmir’de çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi kesimlerinden 1.135 delege ile toplandı. İzmir’in kurtuluşunun üzerinden henüz 5 ay geçmiş, Lozan Antlaşması’nın imzasına ise daha 4 ay vardı.
Bu kongrenin açılış konuşmasında Mustafa Kemal, şunları söyledi: “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu nedenle en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin daha temin edilebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur. Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkartmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız. Zamanımız tamamen iktisat devridir.”Kongrede İtilaf Devletleri’nin devam etmesini istediği, Osmanlı Devleti’nin ekonomisini çökerten kapitülasyonlar ve diğer imtiyazların kaldırılması karara bağlandı. Kredi sorunu, üretimin tanzimi, gümrük meselesi, vergiler, ulaşım araçları gibi konularda somut çözümcül kararlar alındı. Ulusal ekonominin temellerinin atıldığı İzmir İktisat Kongresi, henüz ilan edilecek Cumhuriyet Türkiye’si için uygun görülen “karma ekonomi” modelinin temellerinin atıldığı bir platform oldu.
1923-1930; kuruluş ekonomisi Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ekonomi politikasının esası, İzmir İktisat Kongresi kararları doğrultusunda, özel girişim yoluyla, piyasa esasına dayalı sanayileşmeyi önceliyordu. Özel girişimciliğe önem veren liberal iktisat politikası benimsenmiş, özel kesim desteklenmişti. Devlet, daha çok fiziki ve kurumsal bir alt yapı oluşturmaya çalıştı. Ancak liberal politika esas olmakla birlikte bu, devletin ekonomik hayata hiç katılmaması anlamına da gelmiyordu. Devletin, özel girişimi desteklemenin yanında, özel sektörün gücünün yetmediği ya da yatırım yapmaktan kaçındığı alanlarda, devreye girmesi benimsendi. “Karma ekonomi” denebilecek modelin uygulandığı bu dönemde sanayileşme alanında başarı beklenen düzeyde olmadı. Sanayideki gelişim hızı diğer sektörlerin gerisinde kaldı.
1930-1938 arası devletçi ekonomi
1929 dünya ekonomik krizi döneminde liberal ekonomi sorgulanmaya başladı, kapitalist ekonomik sistemi uygulayan ülkelerde de krizden çıkmak için hükümetlerin ekonomiye müdahalesi beklendi. Devletin ekonomiye karışmamasını savunan klasik ekonomik görüşün 1929 krizini çözememesi, dünyada Keynesçi politikaları öne çıkardı, Türkiye’yi de devletçi politikalara yöneltti. 1930-1938 arası, devletçilik ilkesinin sonuna kadar uygulandığı müdahaleci ve korumacı devletçi ekonomi dönemi oldu. Bu dönemde Merkez Bankası kuruldu, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarıldı, devlet zorunlu olarak ekonomide tüm alanlarda öncü olma görevini üstlendi. Dönem boyunca sanayi üretiminde önemli gelişmeler kaydedildi. Sanayi sektörü diğer sektörlerin üzerinde büyüme hızı yakaladı. Türkiye 1930-1938 döneminde elde ettiği dış ticaret fazlalarıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan borçlarının taksitlerini ödedi, limanlar, demir yolları, madenler, telefon, elektrik işletmeleri millileştirildi.
Cumhuriyeti döneminin en hızlı büyümesi
Cumhuriyetin geride kalan 101 yılında, siyasi dönemlere göre milli gelirde en yüksek yıllık ortalama büyüme hızı, kurucu lider Atatürk’ün yönetimindeki ilk 15 yılda kaydedildi. Bu dönemde sabit fiyatlarla TL bazında milli gelirde kümülatif büyüme yüzde 189, ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 7,3 oldu. Dolar kurunun 1,67 TL’den 1,26 liraya gerilediği bu dönemde dolar bazında milli gelir de yüzde 161 büyüyerek 577 milyon dolardan 1 milyar 507 milyon dolara ulaştı.
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan başlıca kararları:
- Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması
- El işçiliğinden ve küçük imalattan hızla fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmesi
- Özel sektör tarafından kurulamayan teşebbüslerin devletçe ele alınması
- Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulması
- Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması
- Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılması
- Reji idaresi ve yönetiminin kaldırılması, tütün tarımı ve ticaretinin serbest olması,
- Aşarın kaldırılması
- Ziraat Bankası’nın yeniden düzenlenmesi
- İhracatın teşviki, lüks ithalattan kazınma
- Demiryolları, limanlar ve diğer ulaşım alt yapısının geliştirilmesi, Türk limanlarında kabotaj hakkı sağlanması
- Yeni bir gümrük tarifesi hazırlanması
- Sanayicilere kredi vermek üzere bir Sanayi Bankası kurulması
- Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun günün ihtiyaçlarını karşılar hale getirilmesi
- İşçilerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi, 18 yaşından küçüklerin çalıştırılmaması, çalışanlara haftada bir gün tatil olanağı
- “Amele” kavramı yerine “İşçi” kavramının kullanılması
- Tüm iş gücüne sendika hakkı tanınması