Yoksulluk demokrasinin düşmanıdır

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Eski Yunan uygarlığının büyük filozofu Aristo için üç meşru yönetim biçimi monarşi, aristokrasi ve polisidir. Monarşinin bozulmuş şekli tiran, aristokrasinin bozulmuş şekli oligarşi ve polisinin bozulmuş şekli demokrasidir. Aristo, demokrasiyi sayıca çoğunluğu elinde bulunduranların ülkeyi kendi çıkarlarına uygun olarak yönetmeleri olarak tanımlar. Bu anlamda ona göre demokrasi yoksulların rejimidir.

Günümüzün erdemli yönetim biçimi olarak görülen demokrasi, Aristo'nun tanımlamasından farklı bir niteliğe bürünmüş gibidir. Dünya haritasını gözünüzün önüne getirdiğinizde pek de öyle yoksullukla demokrasi arasında doğrusallık olmadığını hatta tam tersi bir durumun söz konusu olduğunu görürsünüz. O zaman demokrasi ile yoksulluk bir arada olamıyor mu?

Bu sorunun yanıtını Fransız devriminden sonra güçlenen ulus devlet akımı ve sonrasındaki gelişmeler ile iki büyük dünya savaşı sonrası ortaya çıkan gelişmelere bakarak yanıt verebiliriz. Yanıt kısadır. Yoksulluk demokrasinin düşmanıdır. Afrika ülkelerinde demokrasinin var olmaması, olanlarda  kör topal gitmesinin temel nedeni budur.

Yoksulluğun temel nedeni tek başına ülkelerin yeterince büyümemesi değildir. Bunun yanında işsizlik ve ülkenin ürettiğinin yani GSYİH'nin bölünmesindeki adaletsizlik, yoksulluğun kaynağıdır. Son 60 yılın en büyük krizini yaşayan küresel dünyada gelişmiş ülkelerdeki işsizlik, bankaların batması ve geri dönmeyen krediler gibi sorunlar öne çıkarken, yoksul ülkelerdeki dram görmezlikten gelinmektedir. Dünya Bankası verilerine göre 1990'da dünya nüfusunun yüzde 42'si günde 1.25 dolar ile yaşamaya çalışırken 15 yıl sonra 2005'de bu oran sadece yüzde 1 iyileşmiştir. Bu ülkelerin bir kısmı yoksulluluklarına rağmen demokrasi deneyimleri yaşamışlardır. Ancak bunlar başarılı olamamıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri bizim hükümetimizce kardeş ülke olarak ilan edilen Pakistan, Somali, Sudan vb. İslam ülkeleridir. Bu ülkelerin bir kısmında çok partili sistem vardır, halk sandıklara gidip oy vermektedir. Ancak bu ülkelerin mevcut iktisadi ve sosyal yapıları bizlere demokrasinin sandıklara oy vermekten ibaret olmadığını göstermektedir.

Ülkemiz yeni bir yerel seçime giderken siyasal partiler arasındaki yarış ilk bakışta demokrasimiz açısından keyif veriyor. Ancak geçen hafta bir televizyon kanalında yurttaşlara yapılan röportajda bir kadın seçmen şunu söyledi "Bana kim yardım verirse (gıda, eşya, para), oyum onundur". Bu yanıt beni kadın seçmeni ya da bu yardımı yapan siyasi partiyi eleştirmekten öte yine demokrasi ile yoksulluk bir arada olur mu sorusuna geri götürdü. 1946 yılından bu yana çok partili demokrasi deneyimi yaşayan bir ülkenin yurttaşının seçimlerde kendisini yardım paketlerinin arasına sıkıştırmak zorunda kalması demokrasimizi sorgulamak zorunda olduğumuzu açıkça ya göstermektedir.

Kriz ortamında bile olsak, bu sorgulamamız sonrası tespit edilen sorunları ortadan kaldırmaya yönelik çözümler bulmak zorundayız. Bunu yaparken 1929 bunalımı sonrası Almanya'nın geldiği durumdan dersler çıkarmalıyız. Almanya'da işsizlik ve yoksulluk demokrasi düşmanı bir partiyi seçim yoluyla iktidara getirmiştir. Ancak sonuçta hem Almanya, hem de Nasyonal Sosyalist Parti ve onun diktatör lideri Adolf Hitler yok olmuştu. Ancak bunun maliyeti Almanya için de dünya için de çok yüksek olmuştu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019