Yoksulluğun yeniden üretimi ve ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak [email protected]

Tüketim alışkanlıklarımızdaki köklü değişimler, modern insanlığın doğal dünya üzerindeki gölgelerini giderek daha belirgin hale getiriyor. Sanayi Devrimi sonrası yaşanan gelişmelerle birlikte tüketim anlayışımız da dönüştü. Post-fordist üretim tarzının hız ve seri tüketimi tetiklemesiyle hızlı tüketim alışkanlığı normalleşti. Ancak bu akış, her geçen gün doğal dengemizi altüst ediyor.

Tüketmek için üretmenin gölgesindeki çevresel yıkım

 Son yarım yüzyılda dünya üzerindeki vahşi yaşamın yüzde 69'u aşırı avlanma, yaşam alanlarının parçalanması, istilacı türlerin etkisi ve kontrolsüz tüketimin yol açtığı çevre kirliliği gibi etkenler sonucunda kayboldu. Toprağın yüzde 75'i eski verimini kaybetti, okyanusların yüzde 66'sı büyük bir risk altında ve sulak alanların yüzde 85'i yok oldu.

Kara hayvanlarının 500'den fazla türünün ise yok olma ihtimali önümüzdeki 20 yıl içinde olası görülüyor. Tüketim toplumunun tetiklediği iklim değişikliği kaynaklı çevre sorunları, bir yandan toprağını ekemeyen, balığını tutamayan ya da bulunduğu yerleşim alanını terk etmek zorunda kalan yeni yoksul kitleler oluştururken bu yıkıcı sürecin bir sonucu olarak yoksulluk da yeni boyutlar kazanıyor.

Çok boyutlu küresel yoksulluk ve tüketim artışı

 Birleşmiş Milletler’in 2023 raporlarına göre, dünya genelinde 110 ülkedeki 6,1 milyar insanın yüzde 18’inden fazlası ağır çok boyutlu yoksulluk içinde yaşıyor. Sahraaltı Afrika ve Güney Asya’da yaşayan 1,1 milyar insan, bu yoksulluğun yoğun yaşandığı bölgelerin başında geliyor.

Düşük gelirli ülkelerde yaşayan insanların sayısı, küresel yoksulluğun yüzde 35'ini oluşturuyor. Üstelik önümüzdeki 30 yılda dünya nüfusunun yaklaşık 2 milyar artacağını, 2080'e gelindiğinde dünya nüfusunun 10,4 milyar civarına çıkacağını göz önünde bulunduracak olursak küresel nüfus artışıyla birlikte yoksulluk tablosu daha da karmaşık bir hal alıyor.

Ancak bu verilere tezat bir şekilde son 20 yılda dünyadaki tüm alışveriş merkezlerinin sayılarında ciddi bir atış söz konusu. Bu tezat, küresel toplumun iki farklı ucu arasındaki uçurumu gösteriyor. Bir yandan küresel yoksulluk alarm verirken diğer yandan tüketim rakamları da giderek tırmanan bir ivme sergiliyor.

İnsan, çevre ve yeniden üretilen yoksulluk

Her şeyin tüketildiği bu küresel yapıda göz ardı edilen önemli iki husus var: İnsan ve çevre…Özellikle kullan at kültürü, insanlığı bir çöp uygarlığına dönüştürüyor. Çevre ise, bu tüketim çılgınlığının faturasını ödemek zorunda. Çünkü sadece kaynakları değil, daha şimdiden geleceğimizi de tükettik. Ve bu yıkıcı döngü, ne yazık ki en savunmasız olanları, yani yoksulları, daha da zor duruma sokarak kısır bir açmazı besliyor. Birleşmiş Milletlerin küresel sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden biri de yoksulluğa son vermekti. Ancak tüketim modelli medeniyet anlayışı, sadece suyu kirletmekle, toprağı harap etmekle, mikro plastiklerin gölgesinde yaşamakla, insan sağlığını tehdit etmekle, toplumsal dengeyi sarsmakla, ekonomik eşitliğin uçurumunu derinleştirmekle ve gezegenin kaynaklarını yok etmekle kalmıyor; aynı zamanda yoksulluğu da her gün yeniden üretiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Etkileşim mi eylem mi? 11 Aralık 2024
Trump’a rağmen 20 Kasım 2024
Sessiz Çöküş 13 Kasım 2024
Sınıfsal kalkınma 30 Ekim 2024
 Kalkınma Krizi: 3.2 24 Ekim 2024