Yok aslında farkımız biz takastan siz takas dolayısıyla
Geçen yazımda araba-işletme metaforuna devamla 1950 modeli olmayan veya işletilmeden yürüyen arabalardan bahsedeceğimizi yazmış, bu arabaların başka arabalarla didişe didişe, tekerleklerine sokulan çomakları ayıklaya ayıklaya gitmek zorunda olduklarını söylemiştim. Bu arabalardan kastım, kârlarını ulusal ve/veya uluslararası rekabet altında bir önceki dönemden; rakiplerinin karlarından ve işletmenin işine devam edebilmesi için yeterli sayılacak kârdan yüksek tutmaya çalışan işletmeler. Bu ve bundan sonraki yazılarda önce işletmenin sonra da işletmenin işini tanımlayacağız. İşletmenin değindiğimiz kâr amacına ulaşmak için neler yapılması gerektiğine değineceğiz.
Önce işletme denilen örgütün bir tanımını yapalım. Öyle ya "İşletme şöyle yapsın böyle yapsın" demesi kolay. İşletme dediğiniz şey sanal bir nesne. Ortada öyle bir şey yok. Patron var, müdürler var, işçiler var, makine var, bina var, kağıt, kalem bilgisayar, çay ocağı, tuvaletler var. Oldum bittim işletmelere öğütler verenlerin kime öğüt verdiklerini açıklamamalarını garipsemişimdir. Birleşmiş Milletlerle ilk tanışmam konuşmacı olarak davet edildiğim Kuala Lumpur'daki bir eğitim programıydı. Bana verilen konu eğitim programlarının etkinliklerinin ölçülmesiydi. Aşk ve şevk ile anlattım. Anlattım ama millet bana boş boş bakıyor. Anlamadılar herhalde diye Hazret-i Eyüp sabrıyla tekrar tekrar anlatıyorum. Sonunda bana acıdılar herhalde dediler ki: "Sör, bunlar çok iyi ama sen bunları bize değil patronlarımıza anlatmalısın. Bize bu konularda ne soru sorarlar ne de anlatsak dinlerler. " Tabii bu benim hatamdı. Kime konuştuğunu bilmeden konuşursan öyle olur. Hadi ben hata yaptım. Ama bunca kitap, makale falan filan yazılıyor hiç biri "Ey filanca yönetici" demiyor, sanki yöneticiler ceviz gibi hep aynıymışçasına "Yönetici" diye başlıyor. Neyin yöneticisi, hangi yetkiyle donatılmış tanımlayan yok. Stratejik planlamayı patron hazırlar kamyon yükleme talimatını depo amiri. Ben kime ne söylediğimi sizlere açıkça söyleyeceğim. Bu yazı patronlara.
Garipsediğim bir diğer konu da öğüdün ne yapılması gerektiği mi yoksa bir şeyin nasıl yapılması gerektiği konusunda mı olduğunun açıklanmamasıdır. Söz gelimi konu stratejik planlama ise, öğütler "Stratejik planlama yapın her eve lazımdır" ve/veya "Stratejik planlama pazar ve pazarlama araştırması ile başlar. Pazar araştırması şöyle yapılır ..." türü olabilir. Birincisi ne yapılacağını, ikincisi nasıl yapılacağını konu eder. Birinin kararını patron verir. Öteki bir başkasının işidir. Ben sizlere ne mi, nasıl mı onu da söyleyeceğim. Bu kolay olacak. Neler yapılması gerektiği konusunda bilgim var ama nasıl yapılacakları konusunda emin değilim. Zaten her ikisini de o kadar iyi bilsem size niye anlatayım. Çıkar kendim yaparım. Bu yazı ne yapılması gerektiği konusunda.
Önce patron yani esas sürücü arabasının yani işletmesinin ne olduğunu iyi anlamalıdır. Ekonomideki çarpıklıklardan para kazanmak amacında değilseniz (bu konuya ileride daha detaylı bakacağız) işletmenin tanımı kolay. Eğer işletme okudunuzsa bu 'exchange' (takas) kavramını okumuş ve benim de zamanında dediğim gibi "Tamam, tamam" deyip geçmişsinizdir. Halbuki bu kavram bir işletmenin işlevlerini tanımladığı için çok önemlidir. Bu tanıma kimse itiraz etmez. İtiraz etmez ama gereğini de yapmaz. Niye itiraz edilmez? Doğrudur da ondan. Niye gereğini yapmaz? Bunu anlamak için önce bu tanımın neyi gerektirdiğini bir inceleyeceğiz.
Bir işletmenin kuruluşu ve işleyişi kaynak tüketir. İşletme bu kaynakları yerine koyamazsa batar. Onun için ister terzilik hizmeti satın, ister ayakkabı; ister kar amacı güdün ister gütmeyin; isterseniz hayırsever bir vatandaş olarak vakıf kurup pilav dağıtın; isterseniz hastahaneler futbol hastalığını tedavi edemiyor deyip maç hastaları için özel hastahane açın, her örgüt harcadığı kaynağı en azından yerine koymak daha da iyisi fazlasını sağlamak zorundadır. Sözün kısası takas yapmayan örgüt yoktur. Kiminle neyi takas ettiğiniz kaynak sağlanmasını direkt olarak takastan mı yoksa takas dolayısıyla mı yaptığınız işinizin niteliğini belirler. Çünkü kaynaklarını yenilemek için kâr amacı güden örgütler takas yapar, kâr amacı gütmeyen örgütler ise yaptıkları takası takas ederler.
Eğer ayakkabı satıp kâr etmek istiyorsanız alıcılarınıza bir marka, onunla beraber bir imaj, bir kalite, sözün kısası bir paket teklifi sunup onlardan para istersiniz. Bu bir takastır ve işletmeniz karını direkt olarak bu takastan elde etmek ister. Bu kâr amacı güden ister hizmet ister mal sektörü olsun her işletme için böyledir. Eğer Kızılay iseniz işiniz için harcadığınız kaynaklarınızı takastan beklemiyorsunuz elbette. Tabii afetten zarar görenlere çadır verip bundan para kazanmıyorsunuz. Ama takas yapıyorsunuz. Sıkıntıda olan insanlara ümit ve rahatlık veriyorsunuz. Ama kaynaklarınızı bunları verdiğiniz için sizi takdir eden, bunu isteyen başkaları sağlıyor. Yani kaynaklarınızı takastan değil takas dolayısıyla yeniliyorsunuz. Gelecek haftaya kadar okurlarımdan bu kavramı unutmamalarını istiyorum. Bu basit görünen tanım işinizi ve işletmenizi tanımlamanız konusunda çok işinize yarayacak. Unutmayın: Kaynaklarını yenilemek için kâr amacı güden örgütler takas yapar, kâr amacı gütmeyen örgütler ise yaptıkları takası takas ederler.
Sağlıcakla kalın.