Yok artık; İspanya’dan ve Yunanistan’dan bile mi düşük?
Haftanın sonunda 2016 yılının son çeyreğine ilişkin gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYH) ve dolayısıyla büyüme oranını öğreneceğiz. Eskiden olsa bayağı bir merakla beklerdim açıklanacak GSYH verilerini. Oysa şimdi yerli yerine oturtamıyorum yeni büyüme oranlarını. Bu, sadece bana özgü değil. Farkındaysanız çoğu analist yorumlarında eski (GSYH) verilerini kullanıyor. Sıkça vurgulanan 2012-2016 döneminde büyüme oranındaki önemli düşüş. Oysa yeni GSYH verilerine göre böyle önemli bir düşüş yok büyüme oranında. Tek başında bu bile yeni GSYH verileri ile hesaplanan büyüme oranlarına kuşkuyla yaklaşıldığını gösteriyor.
Bu durumda ekonominin içinde bulunduğu durumu sağlıklı kestirebilmek için başka verilerden medet umuyoruz. Bu verilerin başında işgücü verileri geliyor. Orada işler iyiye gitmiyor. İşsizlik oranında önemli bir artış var son aylarda. Mevsim hareketlerinden arındırılmış işsizlik oranı Mart 2016 döneminde yüzde 9.9’a kadar düşmüştü. O tarihten itibaren sürekli arttı ve Aralık 2016 döneminde yüzde 12’ye yükseldi. Küresel krizin merkez üssü ABD’de bu oran yüzde 4.7, Almanya’da yüzde 4.3, Kore’de ise yüzde 3.6 düzeyinde. IMF’nin veri bankasındaki veriler şunu söylüyor: Tüm gelişmiş ülkeler içinde çok az sayıda ülkenin işsizlik oranı iki haneli rakamlarda: Onlar da malum; Avrupa’nın hasta çocukları.
Çalışabilir yaştaki nüfusa oranla çalışmak isteyen sayısın artması (işgücüne katılım oranının yükselmesi) işsizlik oranındaki gelişmelerin yorumlanmasını kimi zaman zorlaştırıyor. Bu çerçevede çalışan kişi sayısının çalışma yaşındaki nüfusa oranına, yani istihdam oranına bakmak yararlı oluyor. İstihdam oranında küresel krizden sonra önemli bir artış gerçekleşti. Ancak, son aylarda istihdam oranında da olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Nisan 2016’da yüzde 46.7’ye kadar çıkmıştı bu oran. O tarihten bu yana düştü ve Aralık döneminde yüzde 46.2 oldu.
İşsizlik oranı için bazen Avrupa’nın sorunlu ülkelerinden örnek veriliyor; “bakın onlarda ne kadar yüksek; bizde hiç olmazsa o kadar değil” türü yorumlar yapılıyor. Aslında doğru karşılaştırma için istihdam oranlarını kullanmak gerekiyor. Çok fazla rakama boğmaya gerek yok. Gerçek şu: Avrupa’nın o “hasta çocukları” nda bile (Yunanistan hariç) istihdam oranı yüzde 60’ların üzerinde. Bu açıdan da Türkiye’nin durumu “sevimli” değil. Çalışabilir yaştaki nüfusumuzun yarısını bile istihdam edemiyoruz.
Yine dönüp aynı noktaya geliyoruz: Ne yapacağız da istihdam oranını artıracağız? Ne yapmayacağımızı söylemek daha kolay: Neredeyse her yıl seçim yaparsak, seçimlerde arzulanan sonucu almak için sadece günü kurtarmaya çalışmakla uğraşıyoruz. Çok sorunlu: Birincisi, günü gerçekten kurtarıp kurtarmadığımız çok tartışmalı (bakın işsizlik ve istihdam verileri). İkincisi, günü kurtarmak bir işe yaramıyor; bir ömür, “günü kurtarmak” ile geçmez çünkü. Ne var ki seçimler etrafında gelişen “büyük meseleler” böyle istihdam oranını kalıcı olarak yükseltmek gibi “süfl i” meselelere vakit ayırmayı zül kılıyor. Onun yerine işsizlik oranımızın falanca ülkeden düşük olduğunu ve bizi nasıl da kıskandıklarını anlatmaya çalışmak daha “sonuç getirici” oluyor.