Yine KOBİ’ler: Dışarıdan bakanlar (I)
Yine KOBİ’ler: Dışarıdan bakanlar (I)Bu köşede size emekli olduğum Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) ortak sahibi oldukları ITC’den (International Trade Centre ITC UNCTAD/ WTO) daha öncede bahsetmiştim. Öyle aman aman iş yaptıklarından dolayı değil ama çalışmalarının (a) kalkınmakta olan ülkeler ve (b) KOBİ’lere yoğunlaşması dolayısıyla ilginç olmasından.
ITC iş adam/kadınlarının işine yarayacak, yani uygulamada işe yarayacak, şeyleri 2000’li yıllardan sonra yapmaya başladı. Daha önceleri ticaret istatistikleri ve ‘işletme- ticaret eğiticilerinin eğitimi’ konusuna odaklanırlarken, yöneticilerin işine yarayacak uygulamalara yoğunlaşması çeşitli sebeplerden gecikti. KOBİ yöneticileri için işletme yönetimi uygulamaları ITC’nin eski eğitim bölümünün baştan aşağı yenilenerek işletme yönetimi geliştirme (Enterprise Management Development –EMDS) bölümü haline getirilmesiyle başladı. 2003 Yılında kurulan bu bölüm özellikle KOBİ’lerin ‘Rekabet Gücünü’ arttırmak amacıyla 22 kişilik uzman kadrosuyla ciddi çalışmalar yaptı. Övünmek gibi olsun, bu bölümü orada ben kurdum. Şimdi KOBİ’ler ve KOBİ’lerin rekabet güçlerinin arttırılması ITC’nin ana uğraş alanlarından en başta geleni.
ITC son yıllarda KOBİ’lerin rekabet gücünü irdeleyen raporları yıllık olarak yayınlamaya başladı. Bunlardan sonuncusu Ekim Ayında yayınlandı. SME Competitiveness Outlook 2016 başlıklı bu yayın Dünya Bankası’ndan ülke merkez bankalarına kadar KOBİ’ler dahil işletmeler hakkında bilgi toplayan her kuruluştan derlenen istatistik ve anketlere dayalı verileri bazı temalar etrafında örgütlüyor ve analiz ediyor. Raporda Bangladeş’ten Uruguay’a Türkiye de dahil 35 ülke irdelenmiş. Analiz nasıl yapılırsa yapılsın tüm ülkelerin aynı analize tabi tutulmaları raporu ilginç kılıyor. Ümit ve temenni ediyorum ki ülkemizin ekonomik hayatıyla ilgili resmi kurum yetkililerimiz, üniversite ve sivil toplum kuruluşlarındaki uzmanlarımız, siyasi parti ve fikir önderlerimiz bunları okuyorlardır veya okutuyorlardır. Ancak, bu tür çalışmalar değerli ve aydınlatıcı olmakla beraber okurların dikkatli olmaları gereken bir kaç konu var. Canınızı sıkmak bahasına onlara kısaca bir değinmek istiyorum.
Öncelikle raporun girdileri çeşitli kaynaklardan geliyor. GIGO (Garbage In Garbage Out) yani ‘çöp içeri, çöp dışarı’ deyişinde anlatılmak istendiği gibi analiz ve yorumlar girdi kalitesine bağlıdır. Öncelikle, bazı ülkelerin ve kurumlarının beceriksizlikten yanlışlıklar yapması ve siyasi nedenlerle rakamlarla oynaması gibi sabıkaları düşünülürse rakamlara ihtiyatla yaklaşılması gerekir. İkincisi, istatistiksel verilerin özetlenmesi ‘tanımlara’ bağlıdır. Tanımların iyi okunması ve anlaşılması raporun değerlendirilebilmesi için şarttır. Söz gelimi raporda ‘rekabet kapasitesi’ olarak verilen kavramın tanımı ‘kalite sertifikasyonu, teknik alt yapı, gümrük muamelelerinde başarı gibi şeylerle tanımlanmıştır. Bu tanımı iyi bilmeden ve anlamadan şirketlerin ‘rekabet kapasitelerinden’ bahsetmek yanlış olacaktır. Üçüncüsü, ülkeler arası karşılaştırmalar ister istemez bazı genellemeler sonucu yapılmaktadır. Ülkelerin kendilerine, bölgelerine ve ilişkilerine has özellikleri vardır. Dolayısıyla bu tür karşılaştırmalarda dikkatli olunması gerekir. Bunlar belki aşikar şeyler ama böyle araştırmaları anlamadan anlatan çok yazar var. İkide birde “Filankeşin falankeş araştırmasında birinci veya sonuncu” geldik diye bu bulguları işlerine geldiği gibi kullanırlar.
Diğer taraftan, Türkiyemizdeki KOBİ’lerin sorunlarının araştırılması yeni bir şey değil. KOBİ’ler konusunda özelleşmiş kurumlar, üniversiteler, araştırmacılar senelerdir KOBİ’lerin sorunlarını araştırırlar, raporlar yayınlarlar. Bunlarla kim ne yapar bilmem ama, herhalde birileri okuyup gereğini yapmaya çalışıyordur. KOBİ’lerin özelde, işletmelerin genelde sorunlarının saptanmasında bir kaç yöntem kullanılır.
Birincisi, gider sorarsınız “Kardeşim sıkıntıların nelerdir?” diye. Bu tür araştırmalarda bir numara Dünya’nın her tarafında, her zaman aynıdır: Finansman. Hiç uğraşmayın. İki numara da bürokratik engeller çıkar. İki numara bu değilse, uluslararası anlaşmalar veya haksız rekabettir. Hiç bir araştırmada “Yöneticiler beceriksiz” sonucu çıkmaz. Çoğu araştırmacı böyle yapar.
İkinci yöntem “sıkıntın nedir?” diye sormazsınız ama daha önce yapılmış araştırmalardan çıkarttığınız sorunlar listesini önlerine koyarsınız “Bunları sıraya dizin” veya “Seçin” dersiniz. Söz gelimi Dünya Bankası böyle yapar.
Bir üçüncü, ve en zoru, oturur sorun olabilecek alanları saptarsınız. Sonra, bu sorunların gözlenebilir sonuçlarını çıkarırsınız, ondan sonra da gider işletmelerde bu sonuçlar gözleniyor mu bakarsınız. Daha sonra da sebep-sonuç ilişkilerini sınarsınız. Çünkü aynı sonuçlar değişik nedenlerden doğabilirler. Bu yöntem neden en zorudur? Çünkü sırf sorun listelemesi yetmez sorunların sonuçları hakkında bir paradigma yani model geliştirmeniz gerekir. Bunu yapabilecek babayiğit sayısı çok azdır. Söz gelimi Afrika’da 15 ülkede 2005 yılında ITC tarafından bu yöntem kullanılarak yapılan bir araştırmada oraların KOBİ’lerinin birinci sorununun finansman, bürokrasi, haksız rekabet vesaire değil, uluslararası piyasaların kabul edebileceği standartlarda (kalite, maliyet, teslimat ve ürün özellikleri) ürünleri prototipten üretime geçirememek olduğu saptanmıştı.
ITC’nin bahsettiğim raporu istatistik veriler ve işletme yöneticilerine “Bize dertlerinizi anlatın” tipindeki saha araştırmalarından derlenmiş. Yine de konuda, yani KOBİ’lerin rekabet gücü konusundaki, çalışmalardan en iyisi değilse bile en kapsamlısı sayılmalıdır. Uygulamaya yarar hiç bir şey çıkmasa bile oldukça zengin bir bilgi kaynağıdır ve okunmalıdır. Hele şu günlerde.
Ekonominin gidişatı hakkında benim şimdiye kadar okuduğum siyasi gündemi olmayan yazılar çok da neşe verici değil. Masaya konan öneriler ise ‘tüketiciye ucuz para bulalım çok harcasın, üreticiye ucuz para bulalım az harcasın veya bunların Türkçesi “Hem üreticiyi hem tüketiciyi daha da borçlandırıp günü kurtaralım” gibi pek dahiyane sayılmayacak palyatif para ve mali politika tedbirleri. Para ve mali politikalar otomobilin gaz ve fren aksamına benzerler. Motor düzgün çalışmıyorsa onlar da bir işe yaramazlar.
Neyse, dışarıdan bize bakan bu araştırmanın sonuçları da pek parlak değil. Türkiye KOBİ rekabet gücü açısından güçlüler sınıfına dahil olmak için gereken skor olan 84’ü yakalayamamış 50’ler civarında dolaşıyor. Ülke ortalaması 70’in altında. Önümüzdeki haftalarda bu araştırmanın Türkiye ile ilgili kısımlarının detaylarını sizlere aktarmaya çalışacağım. Ekonominin nereye gittiği konusunda endişelerin dile getirildiği, yapısal reformlardan bahsedildiği şu günlerde belki etkili ve yetkili birileri okur, dersler çıkarır ve işe yarar öneriler geliştirir. Sağlıcakla kalın.