Yine dört ayağımız üzerine düşüyoruz; “elden gelen düğün bayram”
Haftanın ilk günü tarihe “kara Pazartesi” olarak geçecek türden büyük bir çöküş günüydü. Her şey Çin’in devalüasyonuyla başlatılmıştı. Çin’i harekete geçiren ne %7 den düşük büyümesi, ne IMF’nin SDR sepetine girmesi, ne rezerv para olması, ne de düşen ham petrol fiyatları… Sadece, Çin’in fitilini ateşleyen, FED’in faiz artışında açıkça ayak sürmesiydi. Çünkü FED istihdam, enflasyon, büyüme verilerini çiklet gibi çiğniyordu. Bu arada küresel piyasalar FED’e paralel hareket ediyorlardı. Çöküş, FED’i iyice köşeye sıkıştırmıştır. FED, %0.25 gibi küçücük bir artışla başlamış olsaydı, piyasalara teslim olmuş bir merkez bankası imajını da silmiş olacaktı. Ne borsayı 70 binin altında, ne doları 3.02’nin üstünde, ne de hazine faizlerini %12 seviyesinin üzerinde görebildik. Piyasa dengeleyicilerinin alışları da olmasaydı, küresel eşleniklerine kıyasla oldukça sığ düzeylerdeki işlem hacmimiz satışları derinleştirecekti. Bir de koalisyon görüşmeleri vardı tabii.
Koalisyon görüşmelerinden bir sonuç çıkmayacağı anlaşıldığında çok farklı bir evreye girilmiş oldu. 21 temmuz sonrasında gösterge bonoyla BIST 30 vadeli işlemler endeksi sert satışlar yediler. Tamamen zıt yönlü harekete ettiler. Tarihler 13 Ağustos’u gösterdiğindeyse, iki değişkenin grafik üzerindeki doğrusal eğimleri birbirlerini çaprak kesmekteydiler. Sanki piyasalar fişeklerini sırtlarına çaprak kuşanıyorlardı. Öyleyse TL/USD endeksinin yükseliş eğilimi nelerden etkileniyordu? Bu sorunun yanıtı beş temel makroekonomik parametrenin etrafında şekilleniyor.
1. Özel sektör dış borcu: Özel sektörün yurtdışından sağladığı toplam dış borç yükü haziran 2015 rakamlarıyla 243 milyar dolardır. Bu toplamın kısa vadeye düşen kısmı 65 milyar dolar, uzun vadeye düşen kısmıysa 178 milyar dolardır.
2. Para politikası: Faiz maalesef etkili bir para politikası aracı olmaktan çıkmıştır.
3. Çin’deki devalüasyon: Öyle ya da böyle, parası değersiz ülke her zaman uluslararası rekabette önemli bir avantaj etmiştir. Bu, diğer ülkeleri de yeni bir denge arayışına itmiştir.
4. FED’in faiz artış takvimi: FED geçen hafta açıkladığı istihdam, enflasyon gibi verilerin ardından %54 düzeylerinde seyreden Eylül artış beklentilerini %36’a çekmiş oldu. Dolar, bir yönüyle yatırımların güvenli limanıdır. Bir başka yönüyle de faiz getirisidir. Bu nedenle altını sert bir toparlanma içinde görüyoruz.
5. İhracat pazarlarımızdaki durgunluk: Politik açmazları ve ham petrol ihraççısı olan konumları nedeniyle komşularımız Rusya, Irak, Suriye ve diğer orta doğu ülkeleri keskin bir durgunluk baskısı altındadırlar. İhracat kanadından gelen tüm bu yoğun baskılar, dış açığımızda da çok hızlı bozulmalara neden olmaktadır.
Sonuçta sadece gelişmekte olan ülkeler değil, aynı zamanda gelişmiş ülkeler de yeni denge arayışları içinde olunca; yine dört ayağımız üzerine düşüyoruz, “elden gelen düğün bayram”.