Yıllardan 2024, aylardan şubat, günlerden enflasyon
2024 yılının ocak ayını da geride bıraktık ve ekonomimiz için en önemli göstergelerden olan enflasyon oranları açıklandı. TÜFE’de aylıkta yüzde 6,70, yıllıkta da yüzde 64,86 seviyesine ulaştık. ÜFE’de ise aylıkta yüzde 4,14, yıllıkta da yüzde 44,20 oldu.
Enflasyonun önümüzdeki aylarda da artışının devam etmesi ve özellikle mayıs-haziran ayları ile birlikte düşüşe geçmesi mevcut senaryolar (özellikle baz etkisi ile enflasyon düşüşü) dahilinde görülmektedir.
Tabii alternatif senaryo da seçim sonrası a) mevcut vergilerin arttırılması, b) yeni vergilerin gelecek olması, c) yönetilen ve yönlendirilen kamu mal fiyatlarındaki artış yeni bir enflasyon dalgası getirmesi de ihtimaller dahilinde yıl sonu enflasyonunu saptırabilecektir.
Ancak iyimser senaryolarda bile yılsonu enflasyonu yüzde 40 seviyelerinde gerçekleşmesi öngörülmektedir. Bu seviye bile bizi dünyadaki en yüksek ilk 10 enflasyonlu ülke arasında bulunmamıza neden olacaktır. Dikkat çeken önemli başlıklardan biri de ithal enflasyonun düşmesine (enerji, hammadde) rağmen oluşan fiyat seviyeleridir.
Bu sürecin özellikle TÜFE ağırlıklı bir yapıya dönüşmesi de görece toplumsal beklentilerde öncelikle iyileştirmenin yapılması gerektiğidir. Unutulmamalıdır ki politikalarla uyumsuz beklenti, tutum ve davranışlara dönüştükçe hedefler gerçekleştirilemeyecektir. Bu konuda TCMB’ye büyük görev düşmektedir.
Günümüzde global trendlerin etkisiyle her ülkenin karşı karşıya olduğu enflasyon kontrol altına alınmaktadır (ABD %3,4, AB %2,8). Ülkemizde ise Mayıs 2024 zirve seviyelere çıkması (yüzde 70-75) yılsonu ise yüzde 40 seviyesine inmesi öngörüldüğü düşünülecek olursa sürecin yönetilmesi için sadece faiz artışının yeterli olmadığı açıktır.
Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artışı ifade eder ve ekonomik istikrarı ciddi biçimde etkileyebilir. Peki, düşük enflasyonlu (yüzde 2-4 arası) bir ekonomi mümkün müdür?
Düşük enflasyonlu bir ekonomi oluşturmanın anahtar faktörü arz ve talep dengesini sağlamaktır. Eğer bir ülke arz ve talep arasında istikrarlı bir denge kurabilirse, enflasyonu minimum seviyede tutabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir.
Bunun için ise ekonominin sektörlerinin birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışması gerekmektedir. Üretim fazlası olan sektörlerden diğer sektörlere kaynak transferi sağlanarak talep ve arz dengesi ideal seviyede tutulabilir. Düşük enflasyonlu bir ekonomi oluşturmanın birçok avantajı bulunmaktadır. En önemlisi, tüketicilerin satın alma gücünün artmasıdır.
Fiyatların sabit kalması, insanların harcamalarını daha verimli bir şekilde yapmasını sağlar. Bu da tüketim üzerinde olumlu bir etkiye sahip olur. Ekonomide vadeler uzar, öngörülebilirlik artar, güven oluşur, gelir dağılımı düzenlenir, istikrar işte o zaman sağlanmış olur. Enflasyonla mücadele de yöntem önerilerimi şu şekilde sınıflayabiliriz.(Şevket Sayılgan, Dünya Gazetesi,9 Ağustos 2023)
A) Tüketime yönelik olarak
B) Parasal gelişmelere yönelik olarak
C) Üretime yönelik olarak
D) Gelire yönelik olarak
E) Tarım sektörüne yönelik olarak
F) Kamu Maliyesine yönelik olarak
G) Rekabet yapısına yönelik olarak
G) Ekonomi dışı konular (Hukuk sistemi, eğitim sistemi, özgürlükler) Yukarıdaki başlıkların kısa açıklaması önceki yazımda bulunabilir. Ancak belirtmem gerekir ki enflasyon top yekûn yapılacak bir mücadele olmakla birlikte ortak aklın ve politikaların eşgüdümüne de ihtiyaç duyar. Ayrıca belki de en önemli tetikleyici unsur toplumun bu konudaki talebini hissedilir şekilde yansıtabilmesidir. Son söz: Sorgulayan ve doğru soruyu, doğru kişiye soran toplumlarda coğrafya kader olmaz.