Yılın son yazısı: Bir kez daha söz veriyorum
Cass R. Sunstein ve Reid Hastie' nın "Ahmak Grupları Akıllandırmak" adlı makaleleri Harvard Business Review/Türkiye'nin Aralık sayısında çıktı. Diyorlar ki:
• İnsan beyni, diğer insanlarla birlikte hareket etme ,onları taklit etmeye programlanmıştır.
• İnsan gruplarının temel davranışlarından biri "sürü halinde hareket etme"dir.
• Belli bir noktaya yönelen ve kısa sürede çok sayıda insanın kabullendiği söylem ve düşünceleri sosyal bilimciler "çağlamak" olarak anlatır.
Albert-Laszlo Barabasi Bağlantılar adlı kitabında aynı konuya bir başka yönüyle dikkat çeker: Dikkatli bir gözlemci olan Pareto, İtalya'daki toprakların yüzde 80'nin toplam nüfusunun sadece yüzde 20'sinin elinde olduğunu saptadı. Daha sonra " 80/20 kuralı" olarak da bilinen "Pareto Kuralı" ya da " Pareto İlkesi" bir olgu. Bu ilkeler, son dönemde Murphy Yasası'na dönüştürüldü: Kârın yüzde 80'ini çalışanların yüzde 20'si sağlar. Müşteri hizmeti sorunlarının yüzde 80'ini tüketicilerin sadece yüzde 20'si yaratır. Kararların yüzde 80'i toplantı süresinin yüzde 20'sinde alınır.
Pareto ve Murphy saptamaları, güncel olanın, popüler olanın, eğilimle ilgili olmayan dönemsel konuların çağlanına kapılarak kaynaklarımızı israf ettiğimizin göstergesidir. Zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmanın yolu, temel konuları kitlelere taşımaktan geçmektedir. Azınlıklar ne denli yetenekli olursa olsun, kitle katılımı ve kapsayıcılığı olmadan başarılı olamazlar saptamasını doğrulamaktadır.
Yoksulluğu yaratanlar
Pareto İlkesi ve Murphy Yasaları ne kadar gerçekse, yoksulluk da dünyamızın o kadar gerçeğidir.
Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan yaygın yoksullukların sorumluları arasında, "ilgi odağının", yüzde 20'nin "temel konulara" yüzde 80'inin de malumatfuruşlukla ve med-cezir çöplerini süpürerek popüler olmaya ve günü kurtarmaya dönük duranlar da var. Yazarken ve anlatırken bir stratejiden yoksunsak, özgüven eksikliği nedeniyle herkesle iyi geçinme sevdasına takılmışsak, herkese "sen de haklısın" diyen, herkesin "abisi" olmaya çabalayan omurgasızlığın batağına saplanmışsak, sorumluluktan kaçabilir miyiz? Yüzde 80 sonuç vermeyen, kısır döngü yaratan, bir tabuyu yıkmaya cesaret edemeyen, bir ezberi bozmaya yönelmeyen konularla ömür tüketenlerin arkasında duranlar, onlara destek olup yüreklendirenler de yoksulluğu yaratanların suç ortaklarıdır.
Bu gazetede neredeyse 35 yıla yaklaşan bir zamandır yazıyorum. Her insan gibi eksiklerim, yanlışlarım olmuştur. Kasıtlı olarak, yanlış bildiğimin " doğru " olduğunu söylemedim; buzdağının üstü ile uğraşarak "kolaycılık çağlanından" rant sağlamaya yönelmedim.
Söz veriyorum
Arada sırada "yazı yazma anayasaları" yayınladım; yazılarımın stratejilerini paylaştım; düşüncelerimi yazılı belgelere yansıtarak tarihe not düştüm. Eksiklerimin ve yanlışlarımın olmadığını ileri sürecek kadar da sapkınlık içinde olmam.
Çoğu kez, "Söylediklerimi ve yazdıklarımı onaylamayın, aklınızı bana emanet etmeyin; ne demek istediğimi anlamaya çalışın" çağrısı yaparak, erişebildiğim insanlardan, yol ve yöntemlerimin sorgulanmasını istedim.
Bugün de çok sayıda insanın kabullendiği, etkileri ve yararları tartışılabilir düşünce ve söylemlerin yarattığı "çağlamanın" seliyle sürükleniyoruz. İllüzyon olan söylemlerin ve yazılı anlatımların ne kadarının üretken, gelişmeye katkı yapan içeriğe sahip olduğunu, ne kadarının günü kurtarmaya, yöneldiğini, ne kadarının "...miş gibi" yaptığını sabırla, içtenlikle ve inatla sorgulamalı ve tartışmalıyız.
Yılın bu son yazısında, yazmayı sürdürürsem; asla popüler konular peşinde koşmayacağıma, değiştiren ve dönüştüren dinamikleri anlamaya ve anlatmaya çalışacağıma, bileşen ve bağlam dengelerini sıkı sıkıya analiz edeceğime, veri derlenişini, seri oluşturma yöntemlerini, baz alınan yılların nasıl seçildiğini bilmediğim rakamsal açıklamalarla hem kendimi hem sizi kandırmayacağıma söz veriyorum.
Asla malumatfuruşluk yapmayacağım, insanların yaşamlarını kolaylaştırmayın yazılana imza atmayacağım.