Yılın son çeyreğinde kıpırdanma yok
Geçen hafta dördüncü çeyreğin ilk yarısına ilişkin bazı gözlemlerde bulunmuştum. Bu hafta başında iki önemli veri açıklandı. Bunlardan ilki Merkez Bankası'nın yayınladığı 'reel kesim güven endeksi'. Bu endeks, özel yatırım harcamaları hakkında önemli ipuçları veriyor. Endeksteki yıllık yüzde değişimlerin ulaştığı tepe noktalarının tarihleri ile dibe vurduğu dönemlerin tarihleri, özel yatırımların tepe ve dip noktalarının tarihlerinden önce geliyor. Bu anlamda, özel yatırım harcamaları için öncü bir gösterge sayılabilir güven endeksi.
Reel kesim güven endeksine ilişkin en son gözlem kasım ayına ait. İki nokta dikkat çekici: Birincisi, bir süredir endeks, ekonomiye duyulan güven açısından eşik değer olan 100'e doğru düşüş gösteriyordu. Kasım ayında bu eğilim daha da belirginleşti ve endeks 101 değerini aldı. İkincisi, geçen yılın ekim ayından başlayarak bu yılın ekim ayına kadar olan dönemde, endeks bir yıl öncesine kıyasla hep daha düşük değerler almıştı. Bu gidişat ekim ayında değişmiş ve bir yıl öncesine göre daha yüksek bir endeks değeri gözlenmişti. Bu olgu kalıcı olmadı. Kasım ayı değeri bir yıl öncesinin kasım değerine kıyasla daha düşük bir değer aldı.
Tüm bunlar şu anlama geliyor. Özel yatırım harcamalarında ne üçüncü ne de dördüncü çeyrekte bir toparlanma var. Açıklanan gayri safi yurtiçi hasıla değerlerinden, özel yatırım harcamalarının yılın ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine göre düştüğünü biliyoruz. Bu durumda, özel yatırımdan, yılın ikinci yarısında da büyümeye pozitif bir katkı beklememek gerekiyor. Üstelik yılın ilk yarısında olduğu gibi bu katkının negatif olması olasılığı yüksek.
Bu gelişme bir sürpriz değil. Geçen hafta incelediğim kredi artış oranları, kredi artışı açısından dördüncü çeyreğin ilk yarısının, ikinci ve üçüncü çeyrekten farklı olmadığını gösteriyordu. Uluslararası ekonomik koşulların geleceği hakkında hala belirsizlik olduğu da dikkate alınırsa, sözünü ettiğim olası yatırım gelişmesinin neden beklenmedik bir olgu olmadığı kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Hafta başında açıklanan ikinci önemli veri ise kasım ayı kapasite kullanım oranı oldu. Hatırlarsanız ağustos ayında sanayi üretimi bir yıl öncesine kıyasa düşmüştü. Daha sonra eylül ayı için açıklanan üretim rakamı, 2011'e kıyasla yüksek bir artışa işaret etti. Kimi yorumcular, bu artışı, ekonomide bir kıpırdanmanın başladığı şeklinde yorumladılar. Acele ettiler. Hem kredi ve ihracat gelişmeleri hem de dünyada hüküm süren belirsizlikler böyle bir kıpırdanmanın olasılığının düşük olduğunu gösteriyorlardı. Kaldı ki aylık düşüşlerden sonra benzer yükselişler daha önce de gözlenmişti. Her iki nedenle aylık oynamalara bakıp 'keskin' yorumlar yapmaya gerek yoktu. Zaten aylık değil de üçer aylık dönemler itibariyle incelendiğinde, üçüncü çeyrekteki sanayi üretimi artış oranının birinci ve ikinci çeyrekten farklı olmadığı hemen görülüyordu.
Kapasite kullanım oranı kasım ayında oldukça düşük bir düzeyde gerçekleşti. Önemli olan aylık bir gözlemin düşük değere işaret etmesi değil. Üçer aylık ortalamalar olarak bakılınca şu olgular hemen dikkat çekiyor: Bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla kapasite kullanım oranı şubat ayından bu yana daha düşük değerler alıyor. Üstelik son aylarda gerçekleşen düşüş oranı öncekilerden belirgin biçimde yüksek. Sanayi üretimindeki yıllık artış oranları ile kapasite kullanım oranındaki yıllık artış oranlarının paralel hareket ettiklerini biliyoruz. Bu durumda, ekim ve kasım üretim artışlarının düşük düzeylerde kalması söz konusu. Belki de eksi değerler alacaklar.
Sonuç şu: Yılın son çeyreğinde büyüme, ilk üç çeyrekteki düzeyde seyrediyor.