Yıl sonu yazısı: Ordu'da "kendimize ayna tuttuk"
Şişecam'dan emekli olma kararını verdiğimde, gizli dünyamın en büyük endişesi "günlük sorunlardan uzak kalma" idi. Günlük sorunlardan uzak düşme "zihinsel yenilenmenin" engeli olabilirdi; beylik açıklamaların, günlük medya kültürü sığlığının ve ayrıntıdan uzaklaşan kolaycılığın tuzağına düşürebilirdim.
Tam tersi bir süreç yaşadım: Söyleyeceklerime sınır konulmaması koşuluyla, inançları, ideolojileri, beklentileri, tutumları ve davranışları birbirinden çok farklı bireylerin, grupların, toplulukların ve toplumların çağırdıkları her yere gittim. Gideceğim yerdeki insanların zihinlerindeki renklere değil, kendi seçimlerime, anlatabilecek sözümün olup olmadığına "sözümün verimine" baktım.
Geride bıraktığımız yılda çok yer gezdim; çok insanla konuşma fırsatı buldum, eli taşın altında olan insanların açıklamalarından bir dizi ayrıntı ile genel gelişmeler arasında denge kurabilecek veriye eriştim; arşivler yaptım, analizlerimi yazıya aktararak belgeledim.
Şimdi yeni bir yılın eşiğindeyiz; yeni yılda bütün insanlara sağlık, mutluluk ve başarı diliyorum.
Bir yılı kapatırken yılın son günlerinde Ordu'da ORİŞAD (Ordu İş Adamlar Derneği) binasında, büyük bir masanın etrafında değişik meslekten insanlara sordum: "Ordu'nun en önemli sorunu nedir?"
Dağıttığım küçük kağıtlara herkesin tek bir yanıt yazmasını, kimsenin bir diğerinin önerdiğini bilmemesi gerektiğini anlattım. Korkunun gölgesini düşürmeden verilen yanıtlar ilginçti: Ordu insanı, "ortaklık kültürünün zayıflığını" bir numaralı sorun olarak görüyordu. İki numaraya, " proje üretme ve uygulama kültürünün eksikliğini" yerleştirdiler. Üçüncü sırada "Ticaret anlayışının gelişmemiş olmasını", dördüncüye " Yerel üretim kaynaklarının ve çeşitliliğinin olmamasını" ve beşinci sıraya da "Nitelikli insan kaynağının yetersizliğini" koydu. Kentin hızla göç vermesi, kent içindeki trafik sorunu, akıl eksikliği, faizciliğin yaygın olması, olayları büyük görme kompleksi, coğrafi konum ve ulaşım altyapısının eksikliği, fındık üretimi ve fiyatlarında yıllardan bu yana süren istikrarsızlığı ve çıkmazı da sorunlar arasında sayanlar oldu.
Bir numaralı sorun üzerine gittim: "Neden ortaklık yapamıyoruz" diye sordum.
Yanıtlar arasında " maneviyat eksikliği" diyenler kadar "güven eksikliği" diyenler hiç de azınlıkta değildi. Daha da önemlisi, ortaklıkların ve işbirliği yapmanın önündeki büyük engelin "kurumsal yapıların işlememesi" olduğu önemle vurgulanıyordu. "Benim bildiğim doğrudur" diyen kültürü aşmamış olmanın engelleyici etkisinin herkes farkında idi... Karadeniz insanında "herkesin kendini lider olarak görme" eğiliminin güçlü olduğu söyleyenler arasında tam bir ittifak vardı. Diğer yanıtlar arasında "kısa süreli bakışın yaygınlığı", "sermaye kıtlığı", "geçmişte bol miktarda kötü örnek yaşanmış olmasının caydırıcı etkisi" ve "ataerkil aile yapısındaki güvenin girişimci insan potansiyelini engellemesi" gibi değişik sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel boyutlara değinildi.
Güven eksikliği ve kötü örneklerin "zihni kelepçelemesini" aşmak için; "ticareti duygusallıktan çıkarıp, kurumsal iş olarak görmenin", "yeni ortaklıklar deneme zamanının geldiğini anlamanın", "ortaklık ve işbirliklerini geliştirmek için kendimize yatırım yapmanın" gerektiğinin, "çok çalışmanın, kendimizle hesaplaşmanın, risk almanın ve hoşgörü olanını genişletmenin ve iyi örneklerle kendimizi motive etmenin" önemine değinenler de oldu.
Doğru yerde, uygun ortamda, doğru soruları sorduğumuzda, insanımız "kendine ayna tutuyor": Herkes eğitime ihtiyacı olduğunu söylüyor... Yöre kaynaklarından başlayarak üretim geliştirmeden yana odaklanma istiyor... İşbirlikleri ve ortaklılıkları ciddi biçimde teşvik etme gerektiğini söyleyenlerin sayısı giderek artıyor...
"Farkındalık" sorunları çözmenin ilk ve önemli adımı ise, yıl sonunda sizlerle sonsuz umuda taşıyabilecek bir saptamayı paylaşıyorum... Toplantıyı örgütleyen ORŞİAD Başkanı Avni Yılmaz'a ve örgütlenmeyi üstlenen Genel Sekreter Fatih Baş'a teşekkür ediyorum...
Yazara Ait Diğer Yazılar
Tüm Yazılar