Yıl sonu raporlar hazırlanırken neler tartışırdık?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yaşamın sunduğu fırsatlardan biri de Şişecam gibi bir kurumda çalışma fırsatı bulmamdı… Cumhuriyet Dönemi ile yaşıt bu önemli kuruluşta çalıştığım dönemde bilgi dağarcığıma çok şey kattığımı düşünürüm.
"Öğrenilmiş bilgi" kapsamında çok tartıştığımız konulardan biri de "yıl sonu raporların hazırlanması" idi. Notlarıma baktığımda tartışma gündeminde değişmeyen yedi konu vardı:
" Mükerrer ciroların "netleştirilmesi".
" Rakamsal verilerin "yöntemiyle açıklanması".
" Rakamların enflasyon ve faaliyet dışı gelirlerden "arındırılması"
" Açıklamaların "öngörülmüş potansiyel ile erişebilir potansiyele" göre yapılmalı.
" Sonuçların "yurtiçinde kuruluşlarla karşılaştırılması."
" Sonuçların "yurtdışındaki benzer kuruluşlarla" karşılaştırılması.
" Kuruluşun "sistem kapasitesinin taşıma gücü"


Mükerrer ciroların netleştirilmesi
 

Şişecam'da çalışmaya başladığımda yıl sonu raporlarda ciroları yurtiçinde iki büyük holdingin sonuçları ile karşılaştırılırdı.
Ciroların karşılaştırılmasında önemli sorun, konsolide bilanço hazırlanmasında düzenleme, gözetim ve denetimin yetersizliği nedeni ile mükerrer ciroların raporlarda yer alması… Holding bünyelerinde yer alan kuruluşların ciroları, hisse oranları dikkate alınmaksızın toplanır; yıl sonu faaliyet raporlarında yansıtıldı.


Karşılaştırma yapılan kuruluş ve kurumların ayrıntı bilgisi elde olmadığı için gerçek anlamda "karşılaştırılabilir cirolara" ulaşmak mümkün olmazdı.


Özellikle 1980'lı yıllarda Şişecam hep üçüncü sırada yer alırdı. Net cirolara ulaşmak mümkün olmadığı için " kuruluşun sistem kapasitesinin taşıma gücünü" mükerrer cirolarla izlemek, kamuoyuna açıklamaları bu esas üzerinden yapmak zorunda kalırdık.


Günümüzde halka açık şirketlerde düzenlemeler, gözetim ve denetim mükerrer cirolara imkan vermiyor. Halka açık olmayan şirketlerde ise "net cirolara" nasıl ulaşıldığını, ayıklamaların nasıl yapıldığını ayrıntılarıyla bilmiyorum.
 

Hesaplamalarda yöntemin açıklanması
 

Kayıtların düzgün olması, gerçek anlamda kurum olmanın gerek şartıdır. Kayıtların düzgün olması, açıklanan rakamların gerçeği yansıttığı anlamına gelmeyebilir… Yeter şart, rakamların hesaplandığı "yöntemin açıklanmasıdır…"
Hesaplamalar yapılırken çok tartıştığımız konulardan biri, sanayinin tornistansız gemi olmadığı; her yıl büyümenin, bir önceki yılı aşmanın mümkün olmayacağı, kimi yıllarda gerilemelerin de olmasının kaçınılmaz olduğu noktasında idi… Baz yıllarını değiştirerek ya da rakamları hep ileriye taşıyan zorlamalar yaparak sonuç belirlemenin doğru olmadığını, rakam açıklarken "hesaplama yönteminin" mutlaka dip not olarak düşülmesi gerektiğini savunanlardan biri de bu satırların yazarı idi.
Bugün de yıl sonu faaliyet raporlarında açıklanan rakamların nasıl hesaplandığına ilişkin yöntemler belirtilmemişse, o rakamlarla ilgili kuşkum artar.
 

Değişik kaynaklardan aldığımız rakamlarla, sahada birebir araştırmalardan elde ettiğimiz sonuçlar arasındaki büyük farklılıkların altında "yöntemin açıklanmaması" bulunduğunu düşünürüm.
Önümüzdeki günlerde şirketlerin yıl sonu faaliyet raporları açıklanacak. Rakamlara bakarak medyada bir dizi analiz yapılacak… Analizcilerin "megafon işlevi" denen, kendi aklını katmayan açmaza düşmemeleri için rakamların hesap ediliş biçimine mutlaka bakmaları gerekir. Dinleyiciye ve okuyucuya karşı sorumluluk, herkesin verdiği haberi olduğu gibi aktarmak değildir. Haberler üzerinde kirlilik yaratan sapmalar üzerinde düşünmek, ayıklama yapmak, haberin ileriye ve geriye doğru bağlantıları üzerinde kafa yormak da "okuyucuya yol gösteren haritacı gazeteciliğin" gereğidir.


Rakamların arındırılması
 

Yüksek enflasyon döneminde önemli sorunlardan biri de enflasyondan arındırılmış net rakamların ortaya konması idi… Enflasyonun yarattığı "gölge" çoğu zaman kuruluşların gerçek performansını saklanmasını kolaylaştırıyordu…
Kuruluşların gerçek performanslarını izleyebilmek için enflasyondan arındırılmış net rakamlara dayalı seriler hazırlamak önemli idi…Bir başka "sapma" ise "faaliyet dışı gelir" kapsamında bilançolara eklemeler yapılması idi…Nakit paranın yüksek oranı faiz gelirleri, varlık satışından elde edilen gelirler vb. bir yıllık dönemdeki gerçek performansı gölgeleyen hususların ayıklanması gerekiyordu.
Rakamlar arındırılmadığı zaman çok sakıncalı bir tutum ortaya çıkıyordu: Kuruluşların açıkladığı saptırılmış rakamlar yinelenerek, kuruluşu yönetenler de kendi yalanlarına inanabiliyordu.
 

"Dünyada en kolay şey, suçu başkalarını yükleyerek kendimizi avutmaktır…Bu hiçbir maharet gerektirmeyen bir insanı özelliktir" tezini ileri sürdüğümüzü; rakamların arındırılarak, dışa karşı olmasa bile içimizde net sonuçlar üzerinde tartışmaların yapılması, alışkanlıkla yönetimden analizle yönetime geçmenin gereği her vesile ile ortaya konuyordu.
 

Öngörülmüş ve erişilebilir potansiyel


Yıl sonu faaliyet raporları hazırlanırken çok tartıştığımız konulardan bir diğeri, tartışmaların "Öngörülmüş ve erişilebilir potansiyel" hesaplarına göre yapılması idi… Kuruluşlarda, özellikle de büyük kuruluşlarda, gözetim ve denetim aracı olarak kullanılan "bütçelerde" bir anlayış eksikliği vardı: İnsanlar bütçeleri hazırlarken, risk almadan, tarihi verilere bakarak ve kendilerini güven altına alan üretim ve satış hedeflerine saplanıp kalıyordu…


Tartışmalarda "bütçelerin geliştirici ve zorlayıcı etkisi" ön sıralarda yer alırdı… Bütçe rakamlarını aşılması durumunda ciddi "sorgulama" yapılması gerektiğini ileri sürerdik. Örneğin, yıl içinde hangi talep patlaması oldu da satış hedefleri aşıldı? Teknolojik olarak üretimin hızını ve verimliliğini artıran öngörülmemiş bir ekleme mi yapıldı? İnsan kaynağında öngörülmedik bir değişme mi oldu ki verimlilik artıda bütçe aşıldı? Daha bir dizi soruyu tartışma gündemine getirirdik.


Yıl sonu faaliyet raporlarını açıklayanlara sormalıyız: Yıl başında potansiyelle ilgili öngörüleriniz neydi? Siz kuruluşunuzun sistem kapasitesinin kaldırabileceği hangi erişilebilir hedefleri belirlediniz? Erişilebilir üretim, satış, fiyatlandırma vb. sonuçları etkileyen etkenlerde hangi değişmeler oldu? Şirketinizin kârlılığı için öngörünüz neydi? Şirketiniz 100 kâr edeceği yerde siz 25 kâr etmişseniz, sadece "pozitif sonuç" diye kendinizi avutma gibi bir illüzyonun tuzağına düşmüş olmaz mısınız? Vb.
 

Yurtiçi benzer kuruluşlarla karşılaştırma


Karşılaştırma yapmak, öğrenmenin temel kurallarından biridir… Yurtiçinde birebir benzer kuruluşlar varsa, onların sonuçlarıyla kendi sonuçlarınızı karşılaştırırsanız, zayıf ve zarif yanlarınızı ortaya çıkarabilirsiniz.
Benzer kuruluş yoksa genel bir değerlendirme yapmalısınız: Herkesin ortalama yüzde 10 büyüdüğü bir konjonktürde siz de yüzde 10 büyüme gerçekleştirmiş iseniz, bu noktada "konjonktür etkisinden" söz edebilir; kuruluş yönetiminin "farklı bir akıl ve beceri" katmadığına hükmedebiliriz. Bu yargının tersi de doğrudur…
 

Uzun dönemli analizde ise "ülke sisteminin kaldırma gücü" bakımından bir karşılaştırma yapılmalıdır: Analiz ettiğimiz kuruluş 10 yıl önce ciro gibi çok genel ve kategorik ölçüye göre hangi sıralarda idi? Bugün kuruluş ciro ölçüsü esas alındığında nerede duruyor? Bir dizi veriyi ele alarak kuruluşu yönetmedeki performansımızı ölçmeli, azık gerçeği bilmeliyiz ki, kendimize çekidüzen verebilelim…


Yurtdışı kuruluşlarla karşılaştırma


Yurtdışı benzer işyerleri ile karşılaştırma yapılmalıdır… Kuşkusuz, işgücü maliyetinden, altyapının etkisine, hukuk sisteminden, o şirketin coğrafi konumuna, ülkelerin gelir düzeyinden siyasi etkilerine kadar değişkenlere bakmak gerekir…
Bir ara "çalışan kişi başına yaratılan parasal değer" karşılaştırmasını yaparak bir "verimlilik karşılaştırması" denedik… Bu karşılaştırmaya, birebir aynı verileri ve değişkenleri kullanamadığımız için itiraz edenler oldu… İtiraz edenlere karış tezimiz şöyleydi: Eşdeğer verilerle karşılaştırma önemli ama eğer hiç karşılaştırmazsak Çin atasözündeki gerçekle yüzleşiriz: "Devamlı soru soran beş dakika aptaldır; hiç soru sormayan da ömür boyu aptaldır!". Bu bakış açısıyla, eldeki verilerle kendimizi sorgulamak, sağlıklı bir gelecek için gereklidir; gerekli olmanın ötesinde zorunludur…


Sistem kapasitesinin taşıma gücü


Şirketler de dünya, yakın bölge, ülke, sektör ve işyeri ölçeğinde çok değişik bileşenler ve farklı bağlamlarda etkinliklerini sürdürürler…
Bir şirketi canlı tutan bileşenler ne denli sağlıklı ise gelişmeler de o denli güvenli ve uzun ömürlüdür. Birikim yeteneğinin korunması ve uzun dönemli geleceğin güven altına alınması, bileşen ve bağlamların dengesinden oluşan "sistem kapasitesinin taşıma gücü" ile sınırlıdır… Sistem kapasitesinin gücü zorlansa da sürdürülebilir bir başarı elde edilemez….
 

Çalıştığımız dönemde "sistemin yapısını oluşturan özellikler" üzerinde çok kafa yorduk… Sistemin bileşen ve bağlamları üzerinde kafa yormadan, sistemi yönettiğimizi sanma, tehlikeli tutumdur. Çünkü bileşen ve bağlamlar, "sistemin ortak dilini" oluşturur; ortak dil de "odaklanmamıza" yardımcı olur…
Yıl sonu rakamlar üzerinde geçmişte yaptığımız tartışmaların içeriği yeni koşullarda mutlaka değişmiştir… Burada vermek isteğimiz mesaj açık : Ayrıntı bilmezsek, tekniğe ve yönteme hakim değilsek, insanların yaşamını kolaylaştırıcı temel ilkeden saparız… O nedenle, yıl sonu raporlar üzerine kafa yormalıyız…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar