Yeterli hayvan varlığı için yeni model gerekir

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

Küçük ve büyük baş hayvan varlığımız son 25 yılda yarı yarıya azaldığı için son dönemde sık sık et fiyatları ve ithalatı konusunda tartışmalar içine giriyoruz. Oysa bugün asıl yapmamız gereken tartışma yeterli hayvan varlığını artırmak için gereken yeni model olmalıdır. Bu da konunun meradan, yeme, hayvan ırkları seçiminin ne olmasından, hayvancılığa doğru ve yerinde teşvike birçok konuyu içermelidir. 

Türkiye'de zaman zaman et ve süt fiyatları gündemin ilk sıralarına çıkıp tartışma gündemine oturur. Özellikle et fiyatlarında artışlar olup, ithalat gündeme geldiğinde ve kurban bayramları öncesinde bu tartışmalar periyodik olarak yapılır. Sonra bu konu yine gündem dışına çıkar. Ama gerekli hayvan varlığına sahip olmadığımız için bir süre sonra yeniden gündeme gelir. Bu günlerde de kurban bayramı öncesi olması nedeniyle yine kurbanlıkların yeterli, yetersizliği nedeniyle konu yeniden tartışma gündeminde.  Çünkü biliyoruz ki, Kurban Bayramlarında ülkemizde 500 bin büyükbaş, 1,5 milyon küçükbaş olmak üzere 2 milyon hayvan kesilir. Bu bir süre fiyatları etkileyici bir sonuç getirir. Arkadaşımız Ali  Ekber Yıldırım'ın bayram öncesinde bu konudaki durumu beş sözcükle özetliyor: "Et üreticide ucuz tüketicide pahalı."

Ben konuyu bir başka yönüyle ele alarak "Hayvan varlığımızı yeterli olması için yeni model gerektiği" gerçeğinden söz edip, son yıllarda bu alanda yaptığımız bazı hataları ortaya koyarak, bu yeni modelin nedenleri üzerinde duracağım:

-1980'lerden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki büyük gezer sürüler düzeni son buldu. O dönemde 70 milyonun üzerindeki büyük ve küçükbaş hayvan varlığı son 25 yılda 37 milyonlara kadar gerileyerek yarı yarıya azaldı. Uzun süre ülkenin başka coğrafyalarında hayvancılığı geliştiren yeni çalışmalar yapılmadı. 1990'lar sonrası özel sektör firmaları tarafından yapılmaya başlanan modern hayvan çiftlikleri de yeterince teşvik edilip desteklenmedi. Avrupa'da Deli Dana hastalığı nedeniyle bu çiftliklerin hayvan varlıklarını geliştirmeleri de istenilen hızla, istenilen büyüklüğe ulaşamadı.

-Sektörde regülasyon görevi için kurulmuş olan Et Balık Kurumu'nun 18 bölge işletmesinden 13'ü 1992 yılından başlayarak özelleştirildi. Bu özelleştirmeler sonunda bu bölge işletmelerini alanlar, hayvancılıkta yeni yatırımlar değil, bu kurumun artık kent içinde kalan tesis ve arazilerini hayvancılık dışında kullanma yoluna gittiler.

-Ayrıca, son dönemde et fiyatlarının yükselmesi karşısında EBK'ya temel görevine aykırı olarak ithalat yapma hakkı verilerek, besicilerin ticari rakibi haline getirilmesi de palyatif bir önlemle görevlendirilmesi sonucunu getirdi. Ama yerli besicilerin olumsuz etkilenmesine ve tepkilerine yol açtı.

-Türkiye hayvancılıkta birim maliyetini aşağıyla çekmek için büyük önem taşıyan meraların kullanımında doğru sonuç verecek açılımları yapamadı. Hem de mera ıslahına imkân tanıyan gelişmeleri ortaya koyacak düzenlemelere gidemedi. Bu hayvan yeminde dışa bağımlılığı artırdı. Ucuz maliyetten ve rekabetten uzaklaşmaya yol açtı.

-Türkiye Deli Dana gibi yurt dışı havyacılığındaki hastalıklara çok hassas davranmasına karşın, ülke içersinde hastalıkları saklayan ve inkâr eden bir yapıda "gizlilik içinde hastalık mücadelesi" yolunu seçti.

İşte bu nedenlerden son 25 yılda 75 milyondan 37 milyonlara gerileyen bir hayvan varlığına sahibiz. Oysa son 25 yıldaki nüfus artışını da göz önüne alırsak 100 milyonluk küçük ve büyük baş hayvan varlığımız olması gerekir. Bu da ancak, yeni bir hayvancılık politikasının, bütün yönleriyle destekler içeren bir modele geçilmesiyle mümkün olabilir. Ancak o zaman biz,"Tüketimimiz için yeterli ve ucuz et üretimini sürekli olarak temin edebilerek"  kendimize yeterli bir sonuca ulaşabiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar