Yeter ki kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan vazgeçelim
Ben son aylarda giderek yoğunlaşan siyasi itiş kakıştan son derece rahatsızım. Büyük Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu başlıklı soruşturma ile başlayan gerilim şimdi artık doğrudan yargısal sürecin işleyişini de içeren bir siyasi itişme konusu haline geldi. Her siyasi tartışmamızda olduğu gibi, ortalık iç ve dış düşmanlardan geçilmiyor. Söylenenleri dinlerseniz, dünyada herkes sabah akşam Türkiye’yi düşünüyor. Yok artık. Ben bunu her zaman çok komik bulmuşumdur. 2014 ve 2015 yıllarında üç seçim nedeniyle iş yapılamayacağını zaten biliyorduk. Ama ortalığın bu kadar gerileceğini doğrusu tahmin edememiştik. Bugüne kadar gördüklerimizden bundan sonrası için çıkartılabilecek en ürkütücü sonuç şudur: 2015 yılı sonuna kadar ortamın daha ne kadar gerilebileceğini öngörebilmek ne yazık ki mümkün değildir. Bu hayhuy atmosferi ve bu düşmanlık ikliminin tetiklemekte olduğu şirketlerimize yönelik manasız tedbir ve laflar iktisadi olarak zaten netameli bir yıl olan 2014 yılını daha da zorlaştırmaktadır. Geçen gün 2014 şahtı şimdi şahbaz oldu derken bunu söylemeye çalışıyordum. Neden böyle düşünüyorum? Gelin bugün birlikte Dünya Bankası’nın İş Yapma Ortamı (Doing Business) raporlarına şöyle bir bakalım. 2002’den beri yayımlanmakta olan İş Yapma Ortamı raporlarının özü şudur: Kurallar ve kuralların herkese eşit uygulanması, yatırım ve iş yapma ortamının temelidir. Türkiye bugün tam da bu noktada kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Ona buna vergi cezası, lisans iptali kararının başka bir manası yoktur. 2014 zaten zor bir yıl olacaktı. Şimdi artık daha da zor bir yıl olacaktır. Nokta.
Dünya Bankası’nın İş Yapma Ortamı raporları on yıldan fazladır yayımlanıyor. 2014 raporu 189 ülkeyi kapsıyordu. Rapor on ayrı kategoride bir ülkede iş yapma kolaylığını ölçmeye çalışıyor. Yapılan aslında ilgili ülkeye yönelik algıyı ölçmeye çalışmaktan ibaret. İş yapma kolaylığı ve kural hakimiyeti hakkında bir algı söz konusu olan. Genel olarak bakıldığında, Türkiye 189 ülke arasında 69uncu sırada yer alıyor. İsterseniz önce on kategoride konuya nasıl bakıldığını bir listeleyeyim. Birinci konu yeni iş kurma kolaylığı. Türkiye 189 ülke içinde 93’üncü sırada yer alıyor. Genel iş yapma kolaylığındaki 69unculuktan kötü bir yerdeyiz yani. İkincisi, imar izinlerinin verilmesindeki işleyiş ve kolaylık. Her aşamada, kaç adet prosedür var ve iş yapmanın hem zaman hem de parasal maliyeti ne kadar ona bakılıyor. Türkiye 189 ülke arasında 148’inci sırada. Burada ortalamanın en çok altındayız. Üçüncü ve dördüncü konular, elektrik bağlatma ve tapu kaydı maliyeti. Türkiye, bu iki alanda sırasıyla 49 ve 50’nci sırada yer alıyor. Aynı durum, yatırımcıların korunması açısından da geçerli.Burada 34’üncü sıradayız, 189 ülke arasında. Ama bakın altıncı konu olan kredi alma konusunda sıralamada 84’üncüyüz. Sınır ötesi ticaretin kolaylığı ve vergilerin ödenmesindeki kolaylık yedi ve sekizinci konular. Sınır ötesi ticarette 84, vergi ödeme kolaylığında ise 71’inci sıradayız. İhracat ve ithalat kolay değil, vergi ödemek isteyenlere de kolaylık yok.Sözleşmelerin bağlayıcılığı ve iflas işlemleri ile kategori sayısı ona tamamlanıyor. Bu son iki noktada da sırasıyla 38 ve 130’uncuyuz. Birinde iyi ötekinde kötüyüz. Toplam olarak bakarsanız, sonuç yarı yarıya. Ortalama kavramının doğası gereği, on kategoriden beşinde 69’dan iyiyiz, beşinde ise kötüyüz. Sonuçta 69’uncuyuz. Mesela Malezya, Kore, Hong Kong ve Singapur’dan fersah fersah gerideyiz. Onlar ilk 10’da gelişmiş ülkelerle birlikte yer alıyorlar. Unutmadan eklemekte fayda var: İş Yapma Kolaylığı çalışmaları her ülkenin en büyük şehrinde gerçekleştiriliyor. Bu sonuçlar, bizde İstanbul’un yatırım ortamını temsil ediyor. Türkiye’nin geri kalanında durumun daha iyi olduğunu da hiç sanmıyorum.
Şimdi bütün bu kategorilere bakınca, önce bir ilk sonuç çıkartayım. Bu çalışma, dünya çapında, iş yapması daha kolay ülkelerin devletin daha küçük olduğu ülkeler olmadığına işaret ediyor. Bu öyle basit bir “küçültün devleti, kardeşim, hayat basitleşsin, ülke sıçrasın” ezberine dayalı çalışma değil. Burada önemli olan kural hakimiyeti ve hukukun üstünlüğünün, devlet tarafından, garanti altına alınmış olması. Kuralların olmadığı değil, kuralların olduğu ülkelerde iş yapma ortamı daha rahat işliyor. Çalışma öyle diyor. Bu bir. Önemli olan kuralların ne olduğunu herkesin biliyor olması, kuralların nasıl değiştirilebileceğinin de açık seçik kurallara bağlanmış olması. Buyurun size ikinci tespitim. Üçüncüsü ise bu kuralların herkese eşit bir biçimde uygulanıyor olması. Bu ne demek? Rekabet ortamının garanti altına alınmış olması demek. Kuralların bir rekabet kısıtı yaratmaması demek. Bu da iyi. Şimdi bu siyasi hayhuy içinde Türkiye’de kural hakimiyeti ve hukukun üstünlüğü yara almaktadır. Bu iyi değildir. Türkiye’nin daha düne kadar etrafta fırsatlar görürken, şimdi her yerde tehditler algılamaya başlaması iyiye alamet değildir. Türkiye’nin dün kendine güvenmek için çok nedeni vardı, bugün de vardır. Sistemin temelleri sağlam olduğunda, fiyat intibakından endişe etmeye gerek yoktur. Yeter ki kendi ayağımıza kurşun sıkmaktan vazgeçelim. Yeter artık.