Yeşil vaatler külliyatı
Yerel seçimlerin ardından coşku ve umut dolu sözler yavaşça yerini günlük hayatın rutinine bırakırken, belediye başkanlarının verdiği yeşil vaatlerin ve çevre yönetimi vaatlerinin takipçisi olmak, şehirlerimizin geleceği için büyük önem taşıyor.
31 Mart 2024 yerel seçimleri süresince özetleyecek olursak; CHP İstanbul Belediye Başkanı, İstanbul'a 27 milyon m2 yeni yeşil alan ekleyeceklerini, 6 yeni kent ormanıyla beraber 14 yaşam vadisi oluşturacaklarını açıkladı.
İzmir Belediye Başkanı, çevre yönetimi adına her ilçeye arıtma tesisi kurulacağını ve kompost dönüşümü uygulanacağını belirtirken, ağaç dikiminin ötesinde sürdürülebilirlik için ekili zeytin ağacı vaadinde de bulundu. CHP Ankara Belediye Başkanı ise, Ankara'ya 7,3 milyon m2 daha fazla yeşil alan kazandırma hedeflerini "Ankara'nın rengi yeşil" diyerek vurguladı.
Vaatler gerçek sorunları ıskalıyor
Peki bu projeler; ülkemizin sürdürülebilirlik, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına gerçekten temas ediyor mu? Söz gelimi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kadınlar ve kız çocukları, küresel ısınmadan erkeklere göre daha fazla etkileniyorken ya da Türkiye, 12,4 milyon ton atıkla AB atığının yüzde 39'unu üstleniyorken ve dünya genelinde dakikada 13 insanın ölümüne neden olan hava kirliliği, ülkemizin çeşitli şehirlerinin 35 farklı destinasyonunu, yüksek ölüm riskiyle tehdit ediyorken söz konusu vaatler, iklim değişikliğinin, gezegenimiz ve insanlık üzerinde neden olduğu kritik etkilerin hangileriyle örtüşüyor?
Avrupa atığının merkezi olan bir ülke olarak, sorunun; yüksek maliyetten kaçınılan atık bertaraftı gibi zayıf çözümler sunmakla, ağaç dikmekle, yeşil alan artırmakla ortadan kaldırılamayacağını; bu tip vaatlerin, seçim beyannamelerinde yer işgal etmekten; iyi niyetli girişimlerin ise halkın parasını boşa harcamaktan daha ileriye gitmeyeceğini unutmamakta fayda var.
Avrupa şehirlerinden dersler
Çevre ve atık yönetimine dair vaatler, yalnızca ülkemizde değil dünyanın birçok ülkesinde genellikle bir temenni külliyatından öteye gidebilmiş değil. Örnek olarak, Paris'te Seine Nehri'nin koku sorununu çözmek için “Üç yıl içinde Seine’de yüzeceğim” diyen eski Belediye Başkanı Jacques Chirac'ın vaadi, gerçekçilikten uzak bir slogan olarak kalmış ve zamanla alay konusu olmuştu. Ülkemiz de aynı durumu, Paris’in başarısız çevre iletişimini, sloganını dahi değiştirme gereği duymadan kopyalayıp İzmir Belediye Başkanı’na satan iletişim uzmanlarımız aracılığıyla İzmir’de yaşadı.
Paris Belediyesi, Seine temizliği için 1,4 milyar euro harcayarak bile bir sonuca ulaşamamışken “Yüzülebilir Körfez” vaadi, İzmir Belediye Başkanı’nı zor durumda bırakmaktan öteye götürmedi. Aynı durumla karşı karşıya kalan Londra Belediye Başkanı Shaqid Khan, Thames Nehri'ni temizlemek için 1 milyar doları aşkın harcama yaparak, Paris'tekine kıyasla bu sözünü büyük ölçüde yerine getirmişti.
Aynı serüveni geçmişte İstanbul da yaşadı. “Haliç, gözlerimin rengi gibi masmavi olacak” diyen belediye başkanıyla başlayan serüven, Haliç’in çamurunun Marmara’ya taşınmasıyla son bulmuştu. Takvimler 2021-2022 yıllarını gösterdiğinde, Marmara’da müsilaj sorunu artık zirve noktaya ulaşmıştı. Yani Haliç’i temizlemek karşılığında Marmara Denizi’ni feda etmek zorunda kaldığımız gerçeği ile yüzleşmiştik. Şimdilerde buna benzer bir politika Ergene Nehri için de uygulanmaya çalışılıyor.
Geleceği değil günü kurtarmak daha önemliymiş gibi davranılıyor. Sonuç olarak, yerel yönetimlerin çevre ve sürdürülebilirlik vaatleri gerçekçi, uzun vadeli ve kapsamlı planlama gerektiriyor. Çünkü bu vaatlerin gerçekleşmesi, şehirlerimizin geleceğini ve yaşam kalitesini doğrudan etkileyen önemli faktörler arasında. Ama uygulanabilir ve etkili çözümler; ancak sloganların, vaatlerin ve temennilerin ötesine geçildiği müddetçe gerçek dönüşümler yaratabilir.