Yeşil duvarlı kentlerimiz ve ölülerin oksijeni
Kentsel yeşil alanların önemi, son yıllarda giderek daha fazla vurgulanan bir konu. Ancak yapılan çalışmalar, Türkiye’deki yeşil alanların yetersizliğini ve yanlış kullanım politikalarını gözler önüne seriyor.
World Cities Culture tarafından yayımlanan rapora göre, İstanbul yüzde 2,2’lik yeşil alan oranıyla incelenen 37 şehir arasında maalesef son sırada yer alıyor. Bu durum, şehir yaşamının kalitesi ve sürdürülebilirliği açısından ciddi soruları beraberinde getiriyor. Norveç’in başkenti Oslo, yüzde 68’lik oranla en çok yeşil alana sahip şehir olurken, Paris, Singapur, Sidney, Hong Kong ve Seul gibi şehirler de listeye üst sıralardan giriş yapıyor. Peki, bizim şehirlerimiz neden bu kadar geride?
Kişi başına düşmeyen yeşil alan miktarı
Kişi başına düşen yeşil alan miktarı İstanbul’da 12,3 metrekare olarak belirtilse de bu alanların büyük bir kısmını, insanların kullanımına uygun olmayan ormanlar, refüjler ve peyzaj düzenlemeleri oluşturuyor. Yani kimseye faydası olmayan, kişi başına düşmeyen alanlar, kişi başına düşen yeşil alan olarak hesaplanıyor.
Oysa yol kenarlarındaki çiçeklendirmeler, mezarlıklar ve ormanlık alanlar gibi pasif yeşil alanların halk tarafından kullanabilir bir yanı olmadığı gibi hesaplamaya dahil edilmeleri de makul değil. Aynı mantıkla bu miktar, Ankara’da 19,85 İzmir’de ise 13 metrekare olarak hesaplanıyor. Gelelim dünyaya…
New York’ta kişi başına düşen yeşil alan 27 metrekare iken, Viyana’da 60, Amsterdam’da 45, Londra’da 27, Madrid’de 14, Şanghay’da 18, Pekin’de 88 metrekare olarak ölçülmüş. Birinciliği ise kişi başına 90 metrekare yeşil alan düşen Stockholm almış. Üstelik yol kenarlarındaki çiçeklendirmelerle çim alanları ve pasif alan sayılan mezarlık ve ormanlık alanlar bu hesaplamaya dahil değil.
Rüküş bir moda olarak yeşil duvar sevdamız
Yol kenarları ve kaldırımlar gibi alanlarda yapılan bitkilendirmeler ve dikey bahçe uygulamaları, yeşil alanların miktarını artırmak amacıyla yapılsa da aslında beklenen faydayı sağlamıyorlar. Bu alanlardaki bitkilerin çoğu ithal ediliyor, çimlerin yoğun su ihtiyacı ve bakımları için gereken gübreleme gibi işlemleri oldukça maliyetli.
Su tüketimi, gübre ve bakım maliyetleri diğer yeşil alanların 9 katı kadar. Etkisi ve maliyeti arasında ters orantı var. Çünkü otoyol kenarlarındaki yeşil duvarlardan yayalar yararlanamadıkları için insanların ve hayvanların serinlemesine doğrudan katkıları yok.
Sadece bulundukları duvar ya da yol yüzeylerinin soğumasına yardımcı oluyorlar. Üstelik yerüstü su kaynaklarının yönetimini de olumsuz yönde etkiliyor. Yeşil duvarların etki alanı sınırlı ve çözüm sunmaktan uzak kalıyorlar. Şehirlerimizin gerçek yeşil alanlara ihtiyacı var. Yapılan araştırmalar doğrultusunda egzoz gazının yoğun miktarda salındığı otoyol kenarında ağaçların, perde görevi görerek gürültüyü azalttıkları ve ardından da kirli havayı soğurabildikleri gözlemlenmiş.
Ancak, yeşil duvarlardaki otsu bitkilerin yaprak yü- zey alanı ağaçlardaki kadar geniş olmadığı için zehirli gazlarla tozları aynı derecede absorbe edemedikleri gözlemlenmiş. Bu nedenle havayı temizleme hususunda ağaçlar kadar etkili olmak bir yana aksine havanın kirli olduğu ortamlarda kendilerini korumak için ozon gazı salarak daha fazla hava kirliliğine neden oldukları tespit edilmiş.
Bu nedenle şehirlerimizin, yayaların kullanamadığı otoyolların kenarındaki betona yapılmış yeşil duvarlara değil, gerçek yeşil alanlara ihtiyacı var. Yine de ülkemizde insanların kullanımına elverişli olmayan; ormanlar, refüj çalışmaları, faydasız peyzaj düzenlemeleri şehirlerimizin dört bir yanında. Sürdürülebilirliğe ve tüm şehir canlılarının yaşamına doğrudan fayda sağlayacak ağaçlarsa çoğunlukla mezarlıklarda… Muhtemelen ölüler oksijen alabilsinler diye…