Yerli turiste 'bayram tarifesi'
Ağustos yaklaşırken Kurban Bayramı tatilinin 10 güne çıkartılması talebi her zamanki gibi halktan çok turizmcilerden geldi. Bakanlarımız, önce "çalışmak lazım" derken büyük yerden "10 gün iyidir" mesajı çıkınca ay ortasında bayram tatilinin uzatılmasına karar verildi. Tesadüf bu ya, bizim de önceden planladığımız tatil programımızın içine aniden on günlük bayram tatili giriverdi.
Elbette uzun bayram tatillerine karşı değilim, ama uzun bayram tatillerinde seyahate gitmeye pek sıcak baktığım söylenemez. Bir anda milyonlarca insanın mobilize olması, yollardaki, havaalanlarındaki kuyruklar, otellerdeki, plajlardaki kalabalık filan doğrusu çok da çekici gelmiyor insana. Böyle düşünmemde yıllar önce bayramda tatile çıkmaya heves edip de bütün bunlardan ağzımın payını almamın büyük etkisi vardır elbette. Neyse uzatmayayım, bayram tatilinin on güne çıkması, hem çalışmaktan bunalan halkımızı, hem de turizmcilerimizi ziyadesiyle memnun etti elbette. Ancak bayram tatili yaklaştıkça, gazetelerden, bu uzun tatilin Türkiye'deki turizmcilerden çok daha fazla Yunanistan'daki turizmcileri memnun ettiğini öğrendik. Bayram öncesinde özellikle Ege adalarına yönelik turlar, adalardaki otel rezervasyonları dolup taşarken Yunanistan'a yaz sonunda adeta piyango vurmuş gibi oldu.
Belki bazılarınız hatırlar, dört yıl kadar önce yine bu köşede "Müşteri yanlış anlamaz, siz yanlış anlatmışsınızdır!" (https://is.gd/9JgUSH) başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının konusu, Türkiye'deki tatilcilerin fiyat ve hizmet olarak Yunanistan'ı Türkiye'den daha çok beğenmelerine karşılık turizmcilerin bu karşılaştırmayı "yanlış" bulması, benim de turizmcilerin bu tepkisini yanlış bulmamdı. Turizmcilere göre Türkiye'nin "kalite" farkı nedeniyle Yunanistan'la karşılaştırılması mümkün değildi. Yetkililer, Yunanistan'ın salaş lokantalarıyla, pansiyonlarıyla Türkiye'deki "tesisleri" karşılaştırmanın elma ile armutu kıyaslamak manasına geldiğini söylüyordu, bu durum da büyük ölçüde Türk vatandaşlarının durumu yanlış değerlendirmesinden kaynaklanıyordu. Ben de yazımda bu görüşe karşı çıkarak "müşterinin yanlış anlamayacağını, eğer bir karşılaştırma hatası varsa bunun müşteriden değil turizm sektörünün yanlışlarından kaynaklandığını" vurgulamıştım. Türkiye'de fiyat hizmet dengesinin iyi kurulamadığına, aile işletmelerinin geliştirilmeyip aksine yok edildiğine, "tesis" merakının turizme zarar verdiğine değinmiştim.
O yazıda söylediklerim elbette bugün için de geçerli. Tatilimizin içine bayram döneminin girmesiyle aslında en küçüğünden en büyüğüne, turizmden para kazanan çoğunluğun aynı yanlış içinde olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Bulunduğumuz tatil beldesinin neresi olduğu çok da önemli değil. Bir haftadır kaldığımız yerde, on günlük tatilin başlamasıyla fiyatların nasıl arttığını, lokanta mönülerinin nasıl değiştiğini üzülerek izledim. Bir gün önce gittiğimiz restoranlarda, bayrama bir gün kala menülerin yenilenmesi, yeme-içme fiyatlarının en az yüzde 20 artırılması, önceki yazıda sözünü ettiğim fiyat-hizmet dengesinin doğru kurulamadığının, en önemlisi de müşterinin istek ve beklentilerinin doğru algılanamadığının en böyük göstergesi. "Bu menüyü bayram nedeniyle mi değiştirdiniz?" diye sorduğunuzda ise sezon sonu olmasına rağmen "Yok menülerimiz eskimişti" veya "Zaten fiyatlarımızı ayarlayacaktık" gibi yanıtlar alabiliyorsunuz. Bir gün önce topu iki lira olan dondurmanın üç liraya çıkması karşısında "Olur mu böyle şey" dediğinizde ise o dondurmanın daha önceki günlerde de hep üç liraya satıldığına inanmanız isteniyor.
Fiyatı bayramda yüzde 50 artan yalnızca dondurma değil elbette. Tatil öncesinde internetteki rezervasyon sitelerinden fiyatlara baktığımızda da, daha tatil on güne çıkartılmadan bayram döneminde bütün fiyatların bir buçukla çarpıldığını rahatlıkla görebiliyorduk. Sonuçta on günlük tatil, turizm sektörünü maddi açıdan bekledikleri kadar tatmin etti mi bilmiyorum. Ancak bayram tatilini dağerlendirmek isteyen milyonlarca yerli turistin az veya çok "kazıklanma" duygusuyla eve döndüğünü; eşten, dosttan, sosyal medyadan izledim.
Turizm sektörünün verilerine göre Türkiye'de yılda 10 milyon kişiye yakın bir iç turizm hareketi oluyor. Uzun bayram dönemlerinde yaşanan hareket ise tek başına 1,5 milyon kişiye ulaşıyor. Türkiye'den Yunanistan'a giden turist sayısı ise yıllık 1,5 milyon düzeyinde. Ancak Türk vatandaşları Yunanistan'a gittiğinde; hem Türkiye'de harcadıklarına, hem de Batı Avrupalı turistlere göre çok daha fazla harcama yapabiliyorlar. Döndüklerinde de yemeklerin lezzetini, fiyatların Türkiye'ye göre uygunluğunu anlata anlata bitiremiyorlar. Yemeklerin lezzetini artıran en önemli unsurlardan biri, sanırım kazıklanma korkusu olmadan yenmesi oluyor. Sanırım aynı nedenle günlük harcama miktarı da artıyor.
Turizm konusunda bütün rekabet gücünün tesis kalitesine yüklenmemesi gerektiğini önceki yazılarda dile getirdim. Genel olarak ülkemizde ticaretle ilgili kültür eksikliğinin giderilmesi, en azından bu yönde çaba harcanması, yalnızca turizm sektörünün değil genel olarak ekonominin rekabet gücünün artmasına katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.