Yerli otomobil gerekli mi? Yan sanayi gerçeği!
Süleyman Dilsiz - tamzamaninda.net. Kurucu Ortağı
Ekonomi ve siyasette bu sıralar ana gündem kurların anormal artışı ve yerli otomobil üretimi!
Küresel ticarette en çok pay alan otomotiv sektörü, lokomotif olarak milli gelire kamçı etkisi yapıyor! Sektörde bir dolarlık değer artışı, toplam ekonomide 3 dolarlık fayda sağlıyor. Dünyada toplam üretiminin yüzde 73'ünü 9 firma gerçekleştiriyor ve sektör, 2018’de sıfır kaza, sürücüsüz araçları, sıfır emisyon konuşurken, bizdeyse gündem vergi oranları ve yerli otomobil.
Sektör dünyanın birçok yerinde pazara yakınlığı ve teşvikleri dikkate alarak yeni fabrikalar kurmaya devam ediyor. Volkswagen’in en çok araba ürettiği ortamda onu Toyota, GM, Hyundai izliyor. Yerli otomobil üretebilmek için pazarlama, Ar-Ge maliyetleri, ülkenin teknik işgücü açığı vb. detaylı sorgulamak gerekiyor.
Örneğin;
- Otomobil fabrikası ülkelerin insan, teknoloji ve ülke teşvik altyapısına göre 0,2-4 milyar arası maliyetle kurulabiliyor.
- Almanya’nın Ar-Ge faaliyetlerinde otomotiv sektörünün aldığı pay yüzde 34 iken, endüstri 4.0 için 180 milyar euro bütçe ayırdığı bir ortamda ülkemizin milli gelirden Ar-Ge'nin aldığı pay binde sekiz gibi rakamlarla rekabetçi fırsatlardan uzak olduğunu düşünüyorum.
- 2015 yılında otomotiv toplam 47 milyar dolar reklama harcamış. Örneğin aynı yılda Volkswagen 6.6, GM 5.1, Ford 4.3, Toyota 4.1, FIAT 3.9 milyar dolar reklam bütçeleriyle pazara ulaşmaya çalışmışlar. Ya da yakın zamanda Volvo ve SAAB satılırken, almamakla ülke olarak kaçırılan fırsat düşündürücü!
Dolaysıyla popülist yaklaşımla yerli otomobili salt fabrika kurma maliyeti olarak kurgulanmamalıdır. Yerli araç üretildikten sonra pazarlama, Ar-Ge gibi rekabetçi unsurlarının maliyetlerini dikkate alarak planlanması gerekiyor. Dünya devlerinin köşe başlarında dev bütçelerle organize oldukları ortamda yerli arabadan daha çok, Türk yan sanayisi güçlendirilmelidir.
Ülkemiz yan sanayisi bugün bir aracın yaklaşık yüzde 90 parçasını üretebilecek yetkinliğe rağmen, ülkemizde üretilen araçların ithal malzeme oranı yüzde 62 olması, bizleri yerli otomobilden daha çok sektöre kalıcı vizyon üretmeye itmelidir. Çünkü yan sanayinin yaklaşık 30 puan atıl kapasitesi değerlendirilemiyor.
Bu noktada önerim;
- Küresel ana sanayilerinin ülkemizde ürettikleri araçların ithal edecekleri her bir parçasının (CKD) yerlileştirme şartlı teşvik kapsamına almalarıdır. Yan sanayinin istikrarlı şekilde büyümesini, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını ülkemize gelmesini de teşvik edecektir. Bu arada hala ülkemizde ithal malzeme kullanım oranı yüzde 80 olan ana sanayi firmaları bulunurken, yerlileştirme için çırpınan diğer firmalarla aynı teşvik uygulanmamalı.
- Yerli otomobili fabrika kurma ve üretme maliyeti pazarlama fonksiyonuna göre daha az maliyetli. Çünkü aracı oluşturan parçaları dış kaynakla ürettirmek mümkün. Esas olan pazarlama bütçesiyle birlikte kime satacağınız ve satış sonrası servis garantinizdir. “Yap araba, kap para, sonrasında Mevlam kayıra!” popülizmi değildir.
- Otomotiv yan sanayi, savunma sanayinin en stratejik altyapısıdır. Yan sanayinin güçlendirilmesi demek, değer zinciri yüksek ürünlerin üretilmesi, sırf kitle üretiminden, yoksullaştıran üretim yerine, zenginleştiren üretim modeline geçmek demektir.
- Özellikle Çin vb. Uzakdoğu ülkeleri ana sanayilerinin gümrük birliği avantajıyla AB ve Ortadoğu, Kuzey Afrika, Karadeniz ülkelerine açılabilmesi için Türkiye’nin “yan sanayi yetkinlik ve lojistik” altyapısı fırsata çevrilmeleri yerli otomobil üretiminden daha stratejiktir.
Özetle yerli otomobilden daha esas olan 30 puanlık atıl kapasitesini kullanarak yan sanayi üretimini sürdürebilmektir. Binlerce insana iş ve ülkenin Ar-Ge altyapısıyla inovasyonu ülke sathına yaymaktır. Bugün 400 bini aşkın kişiye istihdam sağlayan sektörde fırsatın en büyüğünü çok önceden kaçırdığımız da çok açık:
1966 yılında seri üretime geçen ANADOL markamızdan 2 yıl sonra üretime başlayan HYUNDAI dünyanın en büyük beşinden biri yapan neydi? Onların arabası uçar giderken, bizimkisi neden yok olup gitti? Bunu hepimiz sorgulamalıyız! Acaba o yıllarda ağır sanayi hamlesini ıskalamanın bedelini endüstri 4.0’ın konuşulduğu bugün, biz sanayisizleşip, montaj üretim esaslı teknolojilerle oyalanıyor muyuz?