”Yer seçimini” ciddiye almayan, geleceğini karartır

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]
Toplumun sorunlarını şeffaf ortamlarda önyargısız tartışma, ayrıntı bilgisine erişebilmenin, ortak aklı öne çıkarmanın ve toplumun isteklerini karşılayan kararlar almanın temel girdisidir. Sorunlarımızı çekincesiz konuşabilme ne denli önemli ise, "neler konuştuğumuz" da o denli önemlidir. Eğer, biz geleceği hangi kaynaklar üzerinde inşa edeceğimizi ve değerler sisteminin nelerden oluşacağını merak menzilimize almışsak, doğru yolda olduğumuz söylenebilir. 
Tersine, başta zaman olmak üzere fiziki kaynakları, insan kaynağını ve teknolojiyi israf eden bilgisiz, fikirsiz, gündemsiz, çerçevesiz ve içeriksiz tartışmalar yapıyorsak,  yaptığımız işin adı  "tartışma" değildir; çok naif bir yaklaşımla "boğuşma"  olarak ifade edilebilir.
"Geleceği öngörmenin en iyi yolu, onu yaratmaktır" denir. Kendimize iyi bir gelecek yaratmak istiyorsak, değer yaratmanın belirleyici etkenlerinden biri olan "yer seçimi" sorunlarını görmezden gelemeyiz.
Neden önemli?
Yatırımcının "yer seçimi" sorunlarını birkaç başlıkta ele alacağız: Önce, yer seçiminde yeni konumlanmayı zorlayan etkenler üzerinde duracağız. Ülkemiz özelinde üretimin odak kentleri olan İstanbul, Kocaeli ve Bursa'nın bugünkü durumuna özetle değineceğiz. Üretim tesislerinin "yeni konumlanma ihtiyacını belirleyen eğilimlere" de kısa değinmeler yapacağız. Mersin, İskenderun, Çandarlı ve  Filyos  limanları bağlamında yer seçimini ele alacağız.Ekonomik gelişmenin en önemli aktörü olan "kamunun durumunu" ve "sorumluluklarını"  irdeleyeceğiz.Son çözümlemede yatırımcının "başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesi" bağlamındaki durumu  sorgulayacağız.
Ülkemizde 1950'lerden sonra başlayan, giderek hızlanan ve bugün belli bir aşamaya gelen sanayileşmenin düzeyi,  1970'lı yıllardan sonra dijital teknolojinin yarattığı erişebilirliğin dünya ekonomisinde yeni bir işbölümü yaratması, içinde bulunduğumuz ekonomik krizin "üretim hiyerarşisi ve mekânsal dağılımında çözülme ve yeniden örülmenin yaratacağı yeni normal" yaratma süreci, mal ve hizmet üretiminin "mekânsal konumlanmasının" varsayımlarını ve karar çerçevelerini değiştirdi.
Bugün, hemen her alanda değişim ve dönüşüm başlıca şu eğilimlerden besleniyor:
· Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş, 
· Ekonomide güç merkezi kaymaları, 
· Göçler ve kentleşme, 
· Teknolojiye erişebilirliğin artması, 
· Dönüştürücü inovasyonun rekabet gücünün kaynağı haline gelmesi, 
· Tüketici değer, beklenti ve davranışlarının değişmesi,
·  Kentlerde toplanan, yakınlaşan ve yarışı giderek kızışan bir düzenin egemen olması,
· Sınırsız şeffaflığa doğru ilerlenmesi vb.
Ülkemize bakarsak
Birçok gözlemcinin paylaştığı gibi ülkemiz bu yeni oluşumda, bu coğrafyaya geldiğimizden bu yana " 1000 yıllık fırsata" çok yakın durmaktadır. Genç ve görece eğitimli nüfusa sahiptir. Giderek kendini geliştiren bir "girişimci sınıfı" oluşmuştur; "girişimci enerjimiz" hızlı bir biçimde büyümektedir. "En büyük maliyet hedefsizliktir" gerçeği kavranmıştır; Cumhuriyet ilanının 100'uncu yılında 500 milyar doları aşan ihracat hedefi yanında  ihraç edilen ürünlerimizde   ileri-teknoloji payını  gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılmasına  odaklanılmıştır. 
Teknolojinin "kalite homojenliği" yaratması "marka ve imaja bağımlılığın artması"  ekonomi yönetimden sorumlu bütün aktörler tarafından fark edilmiş, bilinçlenme düzeyi yükselmiştir.
Başta tekstil olmak üzere, makine ve diğer üretim alanlarında " Türk Malı İmajı" hızla güçlenmektedir. Yerel markaların evrensele taşınması konusunda en küçük kuşkuya yer vermeyen bir algı gelişmektedir.
AB ülkeleri krizi ve orta sınıf talepleri ile ülkemizin ulaştığı düzey arasında bağlantılar artmaktadır. Bu ülkemizdeki mal ve hizmet üretimi için uygun talep koşulları yaratmaktadır. 
Ölçek ekonomisi ile hız ve esneklik ihtiyacına yakın konumda durmanın "gerek şart" olduğu kavrayışı girişimciler arasında yaygınlaşmaktadır.
İş süreçleri ve işgücü profilini değiştirmeden özetle değinilen alanlarda hızlı bir ilerleme sağlanamayacağını herkes bilmektedir; kamu yetkilileri, özel girişim mensupları ve sivil inisiyatiflerin bu alandaki işbirliği yapmalarının önemi anlaşılmaktadır.
İstanbul, Kocaeli ve Bursa'nın durumu
İthal ikameci dönemin "ne üretsen satılıyor"algısı üzerine gelişen sanayimiz tam bir "mekânsal sıkışma" aşamasındadır. İstanbul, Kocaeli ve Bursa gibi sanayinin odaklandığı kentlerimizde işyerleri beş önemli kıskacın baskısı altındadır: 
Birincisi, tesislerde makine-donanım ve iş akışları bugünün ihtiyaçlarına uygun değildir; bu nedenle iş süreçlerini hızlandırmanın sınırlarına gelinmiştir. İkincisi, işgücünün evi ile işyeri arasında gidiş-gelişlerinde sorunlar yaşanmaktadır; işine yorgun gelen insandan gerekli verimlilik alınamamaktadır. Üçüncüsü, yerel yönetimler kendilerine biçtikleri "hizmet kenti misyonu" nedeniyle işyerlerinin kentlerin içinde kalan tesislerini başka yere taşımalarını istemektedir.
Dördüncüsü, işyerleri arasında "rasyonel ileriye-geriye bağlantı kurmalar"  zorlaşmaktadır. Beşincisi, sinerjik kümelenmenin özünü oluşturan "komşuluk etkisi" giderek zayıflamaktadır.
Sanayileşmenin üç önemli kentinde yerel yönetimler, merkezi yönetim birimleri, özel girişimciler ve sivil toplum inisiyatiflerinin tartışmaları giderek yoğunlaşmaktadır. Bu tartışmaların verimini artırabilmek için  "ayrıntı özeni", "ön-hazırlık disiplini"  ve "gündemli ilerleme" aşamasına geçilmesi talep edilmektedir.
Üretim sektörünün konumlanma ihtiyacı
Yaşananlar, gözlemlerimiz ve deneyimlerimiz, ülkemizin rekabet gücünü artırmak için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
· İş süreçlerini hızlandırması: Rekabet gücü verimliliği artırmayı gerektiriyor. Bu nedenle, üretim tesislerinin uygun büyüklükte ve düzgün yerleşmeye elverişli yerlerde yapılmasını gerektiriyor.
· İşgücü profilini değiştirilmesi: Ekonomi biraz geliştiğinde ülkemizin her yerinde "işgücü bulabilme sorunu" gündeme geliyor. Özellikle "kalifiye işgücü" her zaman sorun olarak karşımızda duruyor. Fiziki kaynaklar, insangücü ve teknoloji arasında etkin koordinasyonun temeli olan uygun işgücü profillerine erişilemiyor. Yeni yerleşim yerlerinde, işgücü profilini isteğe uygun çözümleme talebi daha artacağı için önlemlerin hızlandırılması aşamasındayız.
· Ulaşabilirlik ve erişebilirlik olgusunun önemsenmesi: Envanter ömürlerinin kısalması, girdi alan ve girdi veren üretim tesisleri arasında bağımlılıkların sıklaşması, ulaşabilirlik ve erişebilirliği rekabet gücünün odağına yerleştiriyor. Yeni yerleşim seçimi yapılırken bu değişkenin gerektiği gibi ele alınmasına ihtiyaç artıyor.
. Yurtiçi piyasa ve dışa dönük üretim odağı: Üretiminizin yurtiçi ve yurtdışı ağırlıklı üretim yapmanıza göre yer seçiminiz farklılaşıyor. Yurtiçi odaklı olanlar için Balıkesir-Çandarlı-Manisa üçgeni, yurtiçi ağırlıklı olanlar için Bilecik-Eskişehir-Kütahya- Afyonkarahisar- Ankara ve Konya odaklı yer seçimi yapılması gerekiyor.
Yukarıda yapılan genel açıklamalardan sonra, daha özel bir konu üzerinde düşünmeliyiz: 
Doğu Akdeniz'de Mersin ve İskenderun limanları,  İç Anadolu, Marma ve Ege Bölgesi yerleşmelerinde Çandarlı limanı ve Batı Karadeniz Bölgesi yerleşmelerinde  Kilyos liman projesi bağlamında  sanayinin yeni yerleşimine ilişkin  görüşlerimizi paylaşmalıyız…
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar